65. Bilderberg Grubu Toplantıları geçtiğimiz hafta İsviçre’nin Montrö kentinde yapıldı. Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki diyaloğu güçlendirme amacı güden bu toplantılara sanayi, finans, akademi ve medyadan, liderler ve uzmanlar davet ediliyor.
Esas olarak katılımcıların düşüncelerini rahat bir şekilde söyleyebilmesine imkan sağlamak için basına kapalı olarak gerçekleştirilen bu toplantılar, yüksek profildeki katılımcıların bir araya gelmesi sebebi ile değişik komplo teorilerini de beraberinde getiriyor.
Katılımcılar arasında yer alan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeleri kaleme aldı:
Bu seneki toplantıya katılmış olmanın rahatlığı ile çok net söyleyebilirim ki bu toplantılar “gizli sırların ve planların paylaşıldığı” bir platform değil. Zaten öyle olsa katılımcıların “Chatham House” kuralı dahilinde toplantı içeriği hakkında bilgi vermelerine imkan tanınmazdı. Ben de bu yazıyı kaleme alamazdım.
Yine de bu toplantıyı kanımca benzersiz yapan ve “gizem katan” unsur, kapalı kapılar ardında bu seçkin grubun nelerin altını çizdiği ve hangi konularda hemfikir olup hangi konularda görüş ayrılığı yaşadığı konusunda yaşanan merak.
Bu seneki Bilderberg Toplantıları’nda doğrudan iktisadi sorunlar tartışılmadı. İçimdeki iktisatçı olayların ekonomik boyutlarının doğrudan ve daha detaylı olarak tartışılmasını tercih ederdi şüphesiz. Ancak Amerika’nın Çin’e karşı ittifak kurma konusunda iktisadi değil ideolojik endişeleri ön plana çıkarmak istemesi, belki işin iktisadi boyutunu ikinci plana atmış olabilir.
S-400 KONUSUNDA TÜRKİYE’YE TAVİZ VERİLMEYECEK
Toplantının ana gündeminde Türkiye yoktu. Ancak bir soru üzerine Türkiye de az da olsa konuşuldu.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alımı konusunda ısrarcı olması durumunda yaptırım uygulanacağı, Ankara’ya taviz verilmeyeceği ve Türkiye’nin F-35 konsorsiyum programından çıkarılarak üretim zincirindeki rolünün sonlandırılacağı not edildi.
İlave olarak, Türkiye’nin S-400 anlaşmasını imzalaması durumunda, bunun NATO üzerindeki olumsuz etkisinin oldukça büyük olacağı vurgulandı.
NATO’nun stratejik değil güvenlik amaçlı organizasyon olduğu, Rusya’nın bölgedeki kontrolünün artması durumunda bunun NATO için önemli bir tehdit unsuru olacağı not edildi.
Bu noktada ABD’deki Demokratları ve Cumhuriyetçileri NATO’nun stratejik bir organizasyon olmadığı konusunda eyleme geçirme gerekliliği aktarıldı.
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın oynadığı hırçın ve NATO’yu umursamaz rol, kanımca üstü kapalı olarak kınandı.