Sinemanın başyapıtları hiç şüphesiz insana insan olmanın yüzlerini anlatan filmler…
BOLD– Modern çağın en etkili kitlesel anlatım dili sinemanın da konusu tüm sanatlarda olduğu gibi insan. Felsefi bir mesele olarak “insanın var oluşsal öz”ünü, insan doğasının farklı yüzlerini anlatan filmler ise hiç şüphesiz bu sanatın kilometre taşları. İnsana ayna tutarak bizi bazen utandıran bazen öz eleştiri yaptıran bazen uyaran filmlerden sizler için bir seçki yaptık. İyi seyirler dileriz.
ŞÜPHECİLİK VE ALDANMA
THE MATRIX
Wachowski kardeşlerin sinemada devrim yapan üçlemesi o zaman için büyük bir yenilik olan çekim tekniklerinin yanı sıra –hatta belki daha çok- alt metinleri işleyişiyle kayda değer. Var oluş, öz farkındalık, gerçeklik algısı gibi birçok konuda söyleyecek sözü olan Matrix tekrar tekrar izlenmeyi hak eden yapımlardan.
THE TRUMAN SHOW
Jim Carrey’nin kariyerindeki en önemli iş… Kabukta sadece medya eleştirisi gibi görünse de daha derin soruların peşindeki bir film Truman Show… Bir “ben” var mı, yoksa başkalarının bize biçtikleri rollerden mi ibaretiz?
ÖZGÜR İRADE VE AHLAK
MINORITY REPORT
Spielberg’den kader meselesine farklı bir bakış. Yakın ya da uzak bir gelecek. Önceden görülen suçları cezalandıran bir adalet sistemi. Peki, kader dedikleri nedir? Kuru bir yaprak gibi önünda sürüklendiğimiz rüzgar mı, yoksa özgür seçimlerin sonucu mu?
THE MANCHURIAN CANDIDATE
Birinin sahte kahraman olduğunu nasıl kanıtlarsınız? Üstelik neredeyse bütün toplum ona tapıyorken… Gerçeği bilmek ama kimseye anlatamamak en acı tecrübelerden biri…
ÖLÜM CEZASI
DEAD MAN WALKING
Susan Sarandon’a en iyi kadın oyuncu Oscar’ı kazandıran film, diğer başrol oyuncusu Sean Penn’e ve yönetmen Tim Robbins’e ise adaylık getirmişti. Ölüm cezasına yürüyen bir adam ve onunla ilgilenen bir rahibenin yürek burkan öyküsü aynı zamanda idam cezasını sorguluyor.
THE LIFE OF DAVID GALE
Yönetmen Alan Parker’ın en iyi işlerinden biri… Kevin Spacet ve Kate Winslett’ı buluşturan film Amerikan ceza sitemine ve idam cezasına getirilmiş en esaslı sinematografik eleştirilerden biri…
TOTALİTERİZM
FAHRENHEIT 451
Elbette tam bir çöp olan 2018 yapımı yeniden çevrimden bahsetmiyoruz. Sinemanın dahi isimi François Truffaut’un Ray Bradbury’nin aynı adlı eserinden uyarladığı film kitabı gibi kült mertebesinde. Meçhul bir gelecekte itfaiyecilerin görevi ateş söndürmek değil yakmaktır; hem de kitapları… 1953’te yayınlanan roman –daha her evde TV bile yokken- etkileşimli interaktif ekranlardan, yapay zekalı robot köpeklerden bahsetmesiyle de bir hayli ilginç bir distopik başyapıt.
EQUILIBRIUM
Christian Bale, Emily Watson, Sean Bean gibi kalbürüstü oyuncuları bir araya getiren yapım, hislerin tüm kötülüklerin kaynağı olarak görülen ve insanların her sabah “hissetme”yi bastıracak ilaçlar almak zorunda olduğu distopik bir gelecekte geçiyor.
BİREYSEL KİMLİK
PERSONA
İsveçli aykırı yönetmen Ingmar Bergman’dan göz kamaştıran bir başyapıt. Döneminin en beğenilen tiyatro oyuncusu olan Elisabeth Vogler bir oyun sırasında aniden susar. Tedaviler, psikoloji seansları hiçbir sonuç vermez. Vogler suskunluğunu sürdürür. O güne kadar konuşarak var olan bu kadın şimdi kimdir peki? Gözlerden ırak bir yazlığa gönderilen Vogler’in hemşiresi Alma ise hiç susmamacasına ona kendi öyküsün anlatmaya başladığında sonuç ne olacaktır?
MEMENTO
Christopher Nolan’ın “zaman” kavramını sinemasının odağına iyiden iyiye oturtacağının işaretini verdiği yapım. Leonard Shelby, kısa süreli hafıza kaybından mustariptir. Karısını öldüren adamdan intikam almanın peşinde olan bazen 15 dakika öncesini bile hatırlamıyorken bunu nasıl yapacaktır? Anıları sürekli kaybolup duruyorken “kim” olduğuna nasıl karar verecektir?
GÜNAH VE KEFARET
FISCHER KING
Bazen öylesine söylediğiniz bir söz başkalarının yaşamında onulmaz acılara yol açabilir. ünlü DJ Jack Lucas’ın yayında söylediği bir sözü yanlış yorumlayan gözü dönmüş bir adam bir barda katliam yapar. Bu olaydan sonra alkolün pençesine düşen ve hayatı tepetaklak olan Lucas (Jeff Bridges) üç yıl sonra akli dengesi yerinde olmayan Perry (Robin Williams) ile tanışır. Lucas’ın asıl sınavı ise Perry’nin üç yıl önceki katliamda karısını kaybettiğini ve akli dengesinin bu olaydan sonra bozulduğunu öğrenmesiyle başlar.
SEVEN POUNDS
“Tanrı dünyayı yedi günde yarattı. Bense benimkini yedi saniyede mahvettim.” Yedi ayrı insana hiç ummadıkları şekilde yardım etmeye çalışan vergi memuru Tim Thomas (Will Smith) hangi günahın kefaretini ödemeye çalışmaktadır ve bunun için ne kadar ileri gidebilecektir?
ULUSLARARASI SİYASET
FAILSAFE
Orijinali 1962 yılında Sidney Lumet tarafından yönetilen filmin 2000 versiyonu tam bir yıldızlar geçidi. George Clooney, Harvey Keitel, Don Cheadle, James Cromwell, Richard Dreyfuss gibi isimleri bir araya getiren filmi Stephen Frears yönetiyor. Tamamen bilgisayar kontrollü hava savunma/taarruz sistemiyle yönetilen Amerikan bombardıman uçakları, yanlışlıkla gelen saldır emri uyarınca, geri dönüşü olmayan fail safe noktasını da geçerler, Moskova’ya 20’ser megatonluk hidrojen bombası atmaya yeminli pilotlar ABD başkanını da dinlememek, kaale almamak için eğitilmişlerdir.
SYRIANA
Prens Nasir, İran Körfezi’nde bulunan doğalgaz ile petrol zengini bir ülkenin tahta geçmesi beklenen mirasçısıdır. Ancak genç bir zihin olarak onun, babasınınkilerden farklı yaklaşımları vardır. Ülkesindeki doğalgazı çıkarma hakkını direkt olarak Amerikan firmasından alarak Çinlilere yönlendirir. O andan itibaren de söz konusu alanda devletler bazında dengeler sarsılmaya başlar.
SAVAŞ ETİĞİ
PLATOON
Oliver Stone’un yönettiği yapım En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil dört dalda Oscar’a uzanmıştır. Vietnam Savaşı’nın ortasında kalan bir müfrezenin genç askerleri takım arkadaşlarını birer birer kaybetmeye başlar. Bu noktadan sonra kimin düşman kimin masum olduğu bulanıklaşır. İçlerinden biri şartlar ne olursa olsun doğruyu yapmak adına kendi takım arkadaşlarına karşı durduğunda ne olacaktır peki?
FULL METAL JACKET
Stanley Kubrick’in yapımcı senarist ve yönetmen olarak imza attığı Full Metal Jacket “askerlik” ve “savaş” konusundaki en sert filmlerden biri. Savaşa gönderilecek askerlere uygulanan eğitimin genç zihinlerde açtığı derin yaralara odaklanan film, ani bir geçişle yer verdiği savaş sahnelerinde ise şiddetin bambaşka bir yüzüne odaklanır.
İNSAN HAKLARI
IN THE NAME OF THE FATHER
En İyi Yönetmen, En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo dallarında Oscar adayı olan, Altın Ayı ödüllü filmin yönetmen koltuğunda Jim Sheridan oturuyor. 1970’li yılların İngiltere’si… IRA ile mücadele gerekçesiyle en temel hakların bile çiğnendiği bir ortamda sıradan bir İrlandalı genç olan Gerry Conlon (Daniel Day Lewis) bir ev baskınında tutuklanır ve hiç ilgisi olmayan Gyildford bombalamasından sorumlu tutulur. Birçok fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kalan Gerry’nin yaşlı babası da suç ortağı olarak hapse atılır. Kadın bir avukatın (Emma Thompson) yıllar süren mücadelesiyle Gerry direnmeye başlar. İngiltere’nin 2005 yılında bizzat dönemin başbakanı Tony Blair’in ağzından bu olaydan dolayı resmi özür dilediğini hatırlatalım.
SCHINDLER’S LIST
1994 yılında 12 dalda Oscar’a aday olan film; En İyi Film, Yönetim, Kurgu, Sanat Yönetimi, Görüntü, Özgün Müzik ve Senaryo Uyarlaması dallarında akademi heykelciğini kucakladı. Yönetmen Steven Spielberg’in başrolde Niam Leeson, Ben Kingsley ve Ralph Fiennes’e yer verdiği yapım; Oskar Schindler adlı bir Alman işadamının 2. Dünya Savaşı zamanında Polonya’da kurduğu fabrikada Yahudi işçileri çalıştırması ve bu sayede 1100 Yahudi’nin hayatını kurtarmasını konu alıyor. Filmin gerçek bir hikayeden uyarlandığını belirtelim.
ADALET VE CEZA
THE SHAWSHANK REDEMPTION
IMDB listesinin bir numarasındaki film, Stephen King’in “Rita Haywort and The Shawshank Redemption” isimli kısa hikayesinden Frank Darabont tarafından uyarlandı. Morgan Freeman ve Tim Robbins’i bir araya getiren film, karısını ve karısının sevgilisini öldürmek suçundan yargılanan ve ömür boyu hapis cezasını çekmek üzere Shawsank Hapishanesi’ne gelen ama aslında masum olan Andy Dufresne’nin (Tim Robbins) öyküsü.
GLADIATOR
Gladyatör’de,İmparator Marcus Aurelius’un hüküm sürdüğü Roma’da bir general olan Maximus imparatorluğun hiyerarşik basamaklarında gitgide yükselmektedir. Babasının kendisini kayırmak yerine Maximus adındaki bu yabancıyı el üstünde tutması da tahtın asıl varisi olan Commodus’u rahatsız etmektedir. Commodus, Maximus ve ailesinin öldürülmesi yönünde emrini çıkarmak için fazla beklemez. Ölümden zor kurtulan Maximus artık bir gladyatör olarak eğitilmek üzere arenaya gönderilir. Maximus’un aklında tek bir istek vardır, Commodus’u öldürmek ve ailesinin intikamını bir an önce almak. Filmin 2001’de En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu (Russel Crowe) aldığını belirtelim.