AKP hükumeti, kara para aklama ve terörizmin finansmanını önleme görüntüsü altında geçen yıl çıkardığı yasayla yurtdışında muhalif avına çıktı. Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü de çıkan yasaya rağmen Türkiye’yi bu konuda ‘gri listeye’ almıştı. Yasa, Uluslararası Af Örgütü tarafından da sert şekilde eleştirilmişti.
BOLD ANALİZ – AKP hükumetinin yolsuzluklarını ve evrensel insan hakları ihlallerini ortaya döken isimler hedef alınmaya devam ediyor. . Son olarak Resmi Gazete’de yayımlanan yeni malvarlığı dondurma kararnamesi ile çoğu Gülen Hareketi mensubu 700 civarında kişinin daha malvarlığının terörün finansmanı ile mücadele bahanesiyle dondurulmasına karar verildi.
Listede yurtdışında yasayan ve AKP’nin başını ağrıtan epeyce muhalif gazetecinin olması da dikkati çekti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin imzasını taşıyan listenin asil amacı bu kişileri yurtdışında sindirmek.
Gazeteciler genelde ‘zaten malum yok’ ya da ‘zaten mahkeme kararı ile daha önce dondurulmuştu’ seklinde tepki verseler de pek çok mali istihbarat firması bu verileri alıp kendi veri tabanları üzerinden müşterileri olan bankalarla paylaşıyor, onlar da bu kişilere sorun çıkarabiliyor. Sorun genellikle müşteri ilişkisine son vermek seklinde oluyor.
MÜLKİYET HAKKININ GASPEDİLMESİ İÇİN ‘MAKUL ŞÜPHE’ YETERLİ GÖRÜLDÜ
Kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele etmek için 2019 yılında kurulan Uluslararası Mali Görev Gücü (FATF) 2019 yılında Türkiye’ye ilişkin tespitlerini açıkladı ve AKP hükumetini bu konuda adım atmaya çağırdı. FATF, Türkiye’nin bu konuda yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda ‘gri listeye’ alınacağını açıkladı.
AKP hükumeti de geçen yıl sonunda FATF’ın tespitleri ve gereklilikleri görünümü altında bir yasayı meclise getirdi. ‘7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’ yasa 31 Aralık 2020’de TBMM’den geçti.
Ancak AKP hükumetinin meclisten geçirdiği yasa uluslararası terör örgütleriyle mücadele ve kara para aklamanın ötesine geçecek, muhalif isimleri ve sivil toplum kuruluşlarını hedef alan bir düzenlemeye dönüşecekti.
Yasanın 3. maddesinde bütün anayasalarda, dinlerde ve evrensel beyannamelerde garanti altına alınan mülkiyet hakkı ayaklar altına alınıyor ve muğlak bir ifade olan ‘makul sebeplerin varlığı hâlinde’ kişilerin mal varlıklarının dondurulabileceği ifade ediliyordu. Ayrıca bu yaptırım için mahkeme kararına gerek duyulmuyor ve sadece hükumetin atadığı isimlerin oluşturduğu komisyonun ‘evet’ demesi yeterli görülüyordu.
Yasanın tepki çeken unsurlarında birisi de sivil toplum kuruluşlarına kayyum atanmasının önünü açmasıydı.
AF ÖRGÜTÜ: ULUSLARARASI ÇAPTA TEHLİKELİ BİR EMSAL OLUŞTURUYOR
Uluslararası Af Örgütü, FATF gereksinimleri görünümü altında çıkan ancak bunun çok daha ötesine geçerek AKP’nin siyasi hedefleri doğrutulsunda kullanacağı bir araç haline getirilen yasayı sert şekilde eleştirmiş ve ‘uluslararası çapta tehlikeli bir emsal oluşturuyor’ demişti.
Af Örgütü’nün bu yıl Haziran ayında yayımladığı “Terörle mücadeleyi araçsallaştırmak: Türkiye, terörizmin finansmanı değerlendirmesini sivil toplumu hedef almak için kullanıyor” başlıklı raporda, ‘kanunun, örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarının yanı sıra uluslararası toplumun kabul ettiği adil yargılanma güvencelerini de ihlal eden yeni uygulamalar getirdiği” belirtildi.
“YASA, ULUSLARARASI MALİ GÖREV GÜCÜ’NÜN GEREKTİRDİĞİNİN ÖTESİNDE”
Af Örgütü, Mali Eylem Görev Gücü’nün gereksinimlerinin çok ötesine geçen yasanın aşırı geniş ve muğlak maddeleri bulunduğunu ifade ederek, “Hukuka uygunluk ilkesini, örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarını hiçe sayarak, diğer bir dizi insan hakkının kullanımını zayıflatıyor” eleştirisini yapmıştı.
Uluslararası Af Örgütü, yasada STK’lara kayyum atanmasına olanak tanıyan maddeye de dikkat çekerek, şu görüşlere yer verdi: “Yasa, yeterli ve etkili yargı güvenceleri olmaksızın, yönetim kurulu üyelerinin ve çalışanların görevden alınmasını ve kuruluşun kapatılmasını mümkün kılan maddelere yer veriyor. Yeni yasa görevden alma tedbirlerini ‘geçici’ olarak tanımlasa da Türkiye’deki terör yargılamaları genellikle uzun yıllar devam ediyor. Kişilerin uzun sürelerle sivil toplumdaki çalışmalarını yürütmekten alıkonulması kendi içinde bir cezalandırma yöntemi haline gelebilir ve daha geniş anlamda tüm toplum üzerinde caydırıcı bir etki yaratacaktır.”
“STK AKTİVİSTLERİ ÜZERİNDEKİ BASKIYI ARTTIRMA TEHLİKESİ TAŞIYOR”
Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü Nils Muiznieks de “Yasa, halihazırda temelsiz terör suçlamalarıyla yargılanma ve mahkum edilme tehdidiyle karşı karşıya olan sivil toplum aktivistleri üzerindeki baskıyı artırma tehlikesi taşıyor” ifadelerini kullanmıştı.
YASAYA RAĞMEN TÜRKİYE GRİ LİSTEYE ALINDI
‘Kara para ve terörzimin finansmanı ile mücadele’ kisvesi altında çıkarılan yasa AKP’nin siyasi bir ‘sopası’ haline gelince Türkiye kara para aklama ve uluslararası terörizmin finansmanı konusunda gri listeye alınmaktan da kurtulamadı.
Fransa’nın başkenti Paris’te Ekim ayında yaptıkları toplantılarının ardından bir açıklamada bulunan Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü, Türkiye’yi ‘kara para aklama’ ve ‘terörizmin finansmanı’ ile mücadele konusunda ‘yeterince çaba göstermeyen’ ülkelerin bulunduğu ‘gri liste’ye aldığını duyurdu.
Açıklamada, “Türkiye, IŞİD ve El Kaide gibi BM’nin terör örgütü olarak tanıdığı grupların finanse edilmesine karşı yaptırım uyguladığını göstermeli, kara para aklama ve yolsuzlukla mücadele etmeli” denildi.
FATF Başkanı Marcus Pleyer, kara para ve terörizmin finansmanı konusunda Türkiye’nin hala ciddi sorunların bulunduğunu, Türkiye’nin taahhütlerini somut eyleme dönüştürmesi gerektiğini belirtti.
FATF’DAN YASAYA ELEŞTİRİ
Marcus Pleyer, açıklamasında Türkiye’nin bu konuda çıkardığı yasayı da eleştirerek, “FATF, Türkiye’nin insan hakları örgütlerinin, hükümet destekli olmayan organizasyonlara yönelik kaygılarının da farkında. Türkiye IŞİD ve El Kaide gibi BM’nin terör örgütü olarak tanıdığı gruplara öncelik verip, riskleri de hesaba katarak terörizmin finanse edilmesine karşı yaptırım uyguladığını göstermelidir.” ifadelerini kullandı.
Pleyer, “Türkiye, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı mücadelesinde ‘gerçek bir risk temelli yaklaşım’ uygulamalı ve yetkililerin, STK’ların faaliyetlerini kesintiye uğratmadığından veya meşru faaliyetleri üzerinde caydırıcı olmadığından emin olmalıdır” diye konuştu.