ABD Dışişleri Bakanlığı ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunu açıkladı. 93 sayfa gibi geniş bir yer ayrılan Türkiye’ye ait bölümde, bütün insan hakları ihlalleri tek tek kayda geçirildi. Rapora ilişkin yapılan açıklamada, Biden yönetiminin insan haklarını ABD’nin iç ve dış politikasının merkezine koyduğu vurgulandı.
BOLD – ABD Dışişleri Bakanlığı ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunu açıkladı. Raporun özet bölümünde, Türkiye’de 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği (AGİT) gözlemcilerinin medyadaki haberler ve bir cumhurbaşkanlığı seçimi adayının cezaevinde olması dahil kampanya ortamında kısıtlamalara ilişkin kaygılarını ifade ettiği hatırlatıldı.
2018’de kabul edilen kapsamlı terörle mücadele yasası altında hükümetin temel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği ve hukukun üstünlüğünden ödün verdiği kaydedildi.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protesto ve gözaltılar, yolsuzluk iddiaları, basın ve ifade özgürlüğü sorunlarına yer verildi. Raporda “hükümetin temel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği ve hukukun üstünlüğünden ödün verdiği” tespiti yer aldı.
“İNSAN HAKLARI ABD İÇ VE DIŞ POLİTİKASININ MERKEZİNDE”
.@SecBlinken: “Governments that violate human rights are almost always the same ones that flout other key parts of that order – such as invading, coercing, and threatening other countries, or breaking trade rules.” The U.S. will continue take a stand for human rights for all. pic.twitter.com/WfRqG3MQAG
— Department of State (@StateDept) April 13, 2022
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan 198 ülkedeki insan hakları uygulamalarının değerlendirildiği rapora ilişkin yapılan açıklamada, Biden yönetiminin insan haklarını ABD’nin iç ve dış politikasının merkezine koyduğu vurgulandı.
Başkan Joe Biden’ın 2021 yılı Aralık ayında ilk Demokrasi Zirvesi’ni topladığı; 100 hükümetten, sivil toplumdan ve özel sektörden temsilcilerin zirveye katıldığı hatırlatıldı. Zirvenin insan haklarına saygıyı de demokrasinin yenilenmesine yönelik dikkati tazelediği ve yeniden canlandırdığı belirtildi.
Açıklamada, “Bu raporlardaki bilgi çok sayıda ülkedeki insan hakları istismarları ve ihlalleri; çeşitli kıtalarda devam eden demokrasilerde gerileme, insan hakları ve demokrasiyi tehdit eden otoriterleşme ve özellikle de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı nedensiz saldırısı göz önünde bulundurulduğunda daha hayati olamazdı” ifadeleri kullanıldı.
Raporun insan haklarının ve demokrasinin nerelerde tehdit altında olduğuna ilişkin net bir tablo ortaya koyduğu belirtildi. Hükümetlerin haksız şekilde siyasi muhalifleri, aktivistleri, insan hakları savunucularını ve gazetecileri cezaevine koyduğu, işkence yaptığı hatta öldürdüğü Rusya, Çin, Kuzey Kore, Suriye gibi örnekler sayıldı.
KAYBOLAN KİŞİLER
15 Temmuz sonrası yaşanan siyasi amaçlı kaybedilme ve zorla kaçırılma vakaları raporda yer aldı.
Başbakanlık eski hukuk müşaviri Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in zorla kaybedilme olayını kayda geçiren ABD Dışişleri Bakanlığı, en son 2020 yılı Aralık ayında ailesi tarafından görülen Küçüközyiğit hakkında Türk yetkililerin başlangıçta gözaltında olduğu yolundaki bilgileri yalanladığını ancak Küçüközyiğit’in Eylül ayında Ankara Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktığını belirtti.
Zorla kaybedilen ve hala kendisinden haber alınamayan bir diğer kişi, Yusuf Bilge Tunç da ABD Dışişleri raporuna yansıdı.
YARGIYLA İLGİLİ SORUNLAR: GÖZDAĞI, YER DEĞİŞTİRME, SİYASİ MÜDAHALE
Raporda Türkiye’yle ilgi sorunlar bölümünde yargıçlara gözdağı verilmesi, sebepsiz yer değiştirilmeleri ve siyasi baskılar da raporda yerini buldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 15 Temmuz’un hemen ardından AKP hükumetinin yargıda Gülen Hareketi’yle bağlantılı olmakla suçladığı yargı camiasının yaklaşık üçte birini ya görevden aldığını ya da tutukladığını kaydetti.
“DENEYİMSİZ YARGI CAMİASI”
Aradan geçen yıllarda hükumetin boşalan kadroları doldurduğunu ve yeni personel alımını genişleterek toplam hakim ve savcı sayısını darbe girişimi öncesi seviyelerinin üzerine çıkardığını hatırlatan ABD Dışişleri, yargıda yaşanan tasfiyelerin etkilerinin devam ettiğini kaydetti.
Reuters haber ajansı tarafından Adalet Bakanlığı verileri üzerinde 2020 yılında yaptığı bir analize işaret eden ABD Dışişleri Bakanlığı, savcı ve yargıçların en az yüzde 45’inin üç yıl veya daha az yasal mesleki deneyime sahip olduğunu belirtti.
SİYASİ TUTUKLU VE MAHKUMLAR
ABD Dışişleri Bakanlığı, 15 Temmuz’un 5. yıldönümünde 15 Temmuz 2021’de İçişleri Bakanlığı’nca açıklanan verilere göre Gülen Hareketi’yle bağlantılı oldukları iddiasıyla 312 bin 121 kişinin gözaltına aldığını ve 99 bin 123 kişinin tutuklandığını tutukladığını kaydetti.
ÜLKE DIŞINDA BULUNAN KİŞİLERE SİYASİ SEBEPLERLE YAPILAN OPERASYONLAR
ABD Dışişleri Bakanlığı, raporunda AKP hükumetinin Gülen Hareketi’yle bağlantılı olduğunu iddia ettiği kişileri yakalamak için dünya çapında bir çaba içine girdiğini hatırlatarak, “Hükümetin, zaman zaman hukuka uygun olmaksızın belirli bireylere karşı olumsuz eylemlerde bulunmaları için diğer ülkelere ikili baskı uyguladığına dair güvenilir raporlar vardı. Mayıs 2020’de BM özel raportörleri tarafından hazırlanan bir rapora göre, hükümetin 2016 darbe girişiminden bu yana 100’den fazla Türk vatandaşını zorla Türkiye’ye transfer etmek için diğer devletlerle koordinasyon içinde olduğu bildiriliyor. BM raportörünün raporunda, 40 kişinin zorla kaybetmeye maruz kaldığı belirtildi. Freedom House, ulus aşan baskılara ilişkin Şubat ayı raporunda, Türkiye’nin 2014’ten bu yana 17 ülkeden getirilen 58 kişinin vakasını belgeledi” ifadelerini kullandı.
ABD Dışişleri, Freedom House (Özgürlük Evi) adlı insan hakları kuruluşunun Türkiye’nin 2014’ten bu yana dünyada yargılanmadan en fazla insan kaçıran ülke olduğu sonucuna vardığını belirtti.
ORHAN İNANDI’NIN KAÇIRILMASI
Raporda, Türk istihbarat güçlerinin Gülen Hareketi’yle bağlantılı olmakla suçladığı kişileri üçüncü ülkelerden kaçırma girişimlerine de yer verildi.
Sapat Eğitim Kurumları Başkanı Orhan İnandı’nın Kırgızistan’dan kaçırılması ve kolunun kırılarak işkence gördüğüne ilişkin tespitlere; Fethullah Gülen’in yeğeni Selahaddin Gülen’in Kenya’dan farklı iddialarla getirilip terörden dava açılmasına da işaret edildi.
Raporda Türk vatandaşlarının seyahat özgürlüklerini kısıtlamaya yönelik Türkiye’deki uygulamalar da yer aldı.
AKP hükumetinin diğer ülkelerde geçici oturma izni olan bazı vatandaşların pasaportlarını Gülen Hareketi’ne üye olmak iddiasıyla siyasi gerekçelerle yenilemeyi reddetmeye devam ettiği; bu kişilerin ikamet ettikleri ülkelerin dışına seyahat edemedikleri vurgulandı.
EL KONULAN ŞİRKETLER VE MALLAR
ABD Dışişleri Bakanlığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun açıklamasına göre 2021 yılı Mayıs ayı itibarıyla AKP hükumetinin 15 Temmuz 2016’dan beri yaklaşık 70,2 milyar Türk Lirası (7,5 milyar dolar) değerinde 796 işletmeye el koyduğu belirtildi.
Mart 2020 tarihli bir STK raporunda da 2016 darbe girişiminden bu yana medya kuruluşları, okullar, üniversiteler, hastaneler, bankalar, özel şirketler ve diğer holdingler de dahil olmak üzere 302 milyar lira (32.2 milyar dolar) değerinde işletme ve ticari varlığa el konulduğu kaydedildi.
BOĞAZİÇİ PROTESTOLARI
Raporda Ocak ayı başında AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu’yu atamasının ardından polisin şiddet kullanarak protestoları dağıttığı; polisin evlere baskın yaparak 45 öğrenciyi gözaltına aldığı anımsatıldı.
Uluslararası Af Örgütü’nün öğrencilerin işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını bildirdiği belirtildi. Öğrencilerin polisin kendilerini gözaltı sırasında ittiği ve darp ettiğini aktardıkları kaydedildi. Rapora göre, en az sekiz öğrenci kıyafetlerini çıkarmaya zorlanarak arandıklarını ve LGBTQI topluluğundan iki öğrencinin polisin kendilerini copla tecavüzle tehdit ettiğini ve cinsel yönelimleriyle ilgili olarak sözlü istismarda bulunduğunu aktardı.
Uluslararası Af Örgütü’nün en az 15 öğrencinin gözaltına alındıktan sonra hastanede tıbbi muayene sırasında kötü muamele rapor ettiğini belirttiği bilgisi de raporda yer aldı.
“POLİS AŞIRI GÜÇ KULLANDI”
Özellikle İstanbul’da yıl boyunca protestoların devam ettiği, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre polisin Ocak ayından bu yana en az 38 şehirde 700’den fazla göstericiyi gözaltına aldığını tahmin ettiği belirtildi.
İnsan hakları örgütlerinin polisin gözaltılar sırasında sıklıkla aşırı güç kullanımına başvurduğunu bildirdiği kaydedildi. Örneğin İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Şubat ayında polisin gözaltına direnmeyen göstericileri tekmelediğini bildirdiği kaydedildi.
Raporda hükümetin işkenceye karşı sıfır tolerans politikasını takip ettiğini iddia ettiği ve işkence vakalarında kısıtlama tüzüğünü kaldırdığı hatırlatıldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2021 yılı raporunda “Son dört yıl içinde polis gözetiminde ve cezaevinde işkence, kötü muamele iddialarındaki artış Türkiye’nin bu alanda saha önce sağlamış olduğu ilerlemeyi geriletti” şeklindeki tespiti anımsatıldı.
CEZAEVI VE GÖZALTI MERKEZI KOŞULLARI
Raporda Türkiye’deki cezaevlerinin fiziksel koşullar açısından standartları genel olarak karşıladığı ancak aşırı kalabalık olmasından kaynaklanan ciddi sorunların çok sayıda cezaevinde Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komisyonu’nun (CPT) 2017 ve 2019 yıllarındaki ziyaretlerde insanlık dışı olarak değerlendirilebileceğini söylediği koşullarla sonuçlandığı belirtildi.
Türkiye’deki gözaltı merkezlerinin genel olarak havalandırma ve onarım açısından iyi durumda olduğu ancak çok sayıda tesisin yapısal bazı eksikliklerinin bulunduğu ve eksikliklerin bu tesisleri birkaç günden fazla süren gözaltılar için uygun olmayan hale getirdiği belirtildi.
İnsan hakları örgütleri ve Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komisyonu’nun mahkumların sıklıkla temiz içme suyu, düzgün ısınma ve havalandırma, ışık, gıda ve sağlık hizmetlerine yeterli erişim konusunda sorun yaşadığını söylediği belirtildi. İnsan hakları örgütlerinin cezaevlerinin kalabalık olması ve hijyen koşullarının yetersiz olmasının KOVID-19 pandemisinden kaynaklanan riskleri daha da kötüleştirdiğini belirttiği kaydedildi.
Sivil toplum örgütlerinin, pozitif test sonucu iki hafta boyunca tecritte karantinaya yol açacağı için mahkumların sağlık sorunlarını bildirmeye korktuğunu rapor ettiği kaydedildi.
Mart ayında Medya ve Hukuk Araştırmaları Derneği’nin beş tesiste mahkumlarla yaptığı ankete katılanların yüzde 56’sının pandemi sırasında yeterli hijyen malzemelerine erişimi olmadığını söyledikleri belirtildi.
KEYFI TUTUKLAMA YA DA GÖZALTI
Türkiye’de yasaların keyfi tutuklama ve gözaltıyı yasakladığı ve kişinin kanunsuz şekilde gözaltına alınmasına mahkemede itiraz edebilme hakkı tanıdığı; ancak çok sayıda güvenilir haberde hükümetin her zaman bu koşulları uygulamadığının gösterildiği belirtildi.
İnsan hakları örgütlerinin, 2016’daki darbe girişiminin ardından yetkililerin terör bağlantılı suçlardan ötürü Gülen hareketi ya da PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yüz binlerce kişiyi sorgulanabilir delil standartlarıyla veya hukuki süreci tam olarak işletmeden tutuklamaya ve gözaltına almaya devam ettiğini söylediği bilgisine yer verildi.
“Hem Türkiye içindeki hem de uluslararası insan hakları örgütleri bu davalardaki hukuki süreci eleştiriyor ve yargının tarafsız olmadığını ve sanıkların kimi zaman kendilerine yöneltilen suçlamalara temel oluşturan delile erişimlerinin olmadığını belirtiyor” denildi.
Hukukun üstünlüğünü savunanların Türkiye’de yargılama öncesi gözaltının özellikle siyasi temelli terör suçlamalarını içeren davalarda geniş şekilde kullanılmasının bir tür yargısız cezalandırma haline geldiğini not ettiği belirtildi.
Yargılama sisteminin hızlı bir yargılama sağlamadığı, duruşmaların arasında ayların olduğu, kimi zaman yargılamaların iddianamenin hazırlanmasından yıllar sonra başladığı ve itirazların sonuçlanmasının yıllar alabildiği kaydedildi.
Adalet Bakanlığı’nın Mayıs ayında açıkladığı verilere göre 38 bin 34 kişinin yargılama öncesi gözaltında tutulduğu ve bunun toplam cezaevi nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturduğu belirtildi.
ADİL YARGILANMA
Raporda Haziran ayında araştırma şirketi KONDA’nın anketine katılanların yüzde 64’ünün adalet sistemine güvenmediğini söylediği ve Kürt kökenliler arasında bu oranın yüzde 85’e yükseldiğinin görüldüğü belirtildi.
Gözlemcilerin bazı yargılamaların sonucunun önceden belli olduğu konusunda endişelerini dile getirdikleri ve yargıda müdahaleye işaret ettikleri belirtildi.
“İnsan hakları örgütleri siyasi olarak hassas davalarda hakimlerin sıklıkla gazetecilerin ve gözlemcilerin mahkeme salonuna girmesini yasakladığını, sanıkların sözlerini kestiğini, konuşmalarına izin vermediğini ya da sanığın açıklamasını dinlemeden karar verdiğini aktardığını bildiriyor” denildi.
OSMAN KAVALA VE SELAHATTIN DEMIRTAŞ DAVALARI
İşadamı Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) serbest bırakılması ve 2020 yılındaki beraat kararına rağmen cezaevinde kalmaya devam ettiği kaydedildi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aralık ayında Kavala davasında AİHM kararını uygulamadığı için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlattığı hatırlatıldı.
Alt mahkemelerin zaman zaman Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları görmezden geldiği ya da kararların uygulanmasını ciddi ölçüde geciktirdiği belirtildi. Hükümetin Avrupa Konseyi üyesi olarak zorunlu olmasına rağmen AİHM kararlarını nadiren uyguladığı ifade edildi.
Avrupa Uygulama Ağı adlı sivil toplum örgütüne göre, Türkiye’nin önceki 10 yıl içinde AİHM kararlarının yüzde 64’ünü uygulamadığı belirtildi. 2016 darbe girişiminin ardından tutuklanan ve suçlanan eski Anayasa Mahkemesi hakimi Alparslan Aslan’ın yargılama öncesindeki gözaltının hukuksuz olduğu yönündeki AİHM kararını uygulamaması bir örnek olarak yer aldı.
8 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında AİHM kararlarını tanımadığını söylediği ve kararların hükmü olmadığını savunduğu kaydedildi.
Eski HDP eşbaşkanı ve 2018 seçimlerinde cumhurbaşkanlığı adayı olan Selahattin Demirtaş’ın, AİHM kararların rağmen, Kobani davasıyla bağlantılı terör suçlaması sebebiyle cezaevinde kalmaya devam ettiği hatırlatıldı. Anayasa Mahkemesi’nin 2020 yılında Demirtaş’ın uzun süreli yargılama öncesi gözaltında tutulmasının hak ihlali olduğuna hükmettiği ancak Kobani davası hakkındaki soruşturma sebebiyle serbest bırakılmadığı belirtildi.
GERGERLİOĞLU DAVASI
Mart ayında parlamentonun, terör örgütünün propagandasını yaptığı gerekçesiyle mahkemenin cezasını onamasının ardından HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu ihraç ettiği hatırlatıldı.
Gergerlioğlu’nin 2016 yılında sosyal medya paylaşımları sebebiyle iki yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldığı ve polisin Nisan ayında Gergerlioğlu’nu tutukladığı ve cezaevine gönderilmede önce kısa süreli olarak hastanede tedavi altına alındığı anımsatıldı.
Temmuz ayında Anayasa Mahkemesi’nin Gergerlioğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma hakkının ihlal edildiğine hükmettiği, Gergerlioğlu’nun serbest bırakıldığı ve aynı ay içinde de parlamentoya yeniden girdiği belirtildi.
YOLSUZLUK VE ŞEFFAFLIK EKSİKLİĞİ
Türkiye’de yasaların resmi yolsuzlukla suçlanması halinde ceza gerektirmesine rağmen hükümetin bu yasayı etkili bir şekilde uygulamadığı ve bazı yetkililerin yolsuz uygulamalara karıştığı ancak ceza almadığı belirtildi.
Raporda parlamentonun bu konularda denetim organı Sayıştay’a güvendiği ve bu denetim sistemi dışında yolsuzluk dosyalarını araştırma sorumluluğuna sahip düzenleyici bir kurumun olmadığına dikkat çekildi. Yolsuzluk davalarında yargının tarafsızlığına ilişkin endişelerin olduğu belirtildi.
14 insan hakları örgütünden toplu korona ölümlerine karşı acil çağrı