SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Gülen Hareketi’ne üyelik iddiasıyla yürütülen soruşturmalar kapsamında 16 Ağustos 2018’de tutuklanan Bekir Öztürk, 6 ay kaldığı Silivri Cezaevinde yaşadıklarını “Nasıl Terörist Oldum-Şaka Gibi Silivri Anıları” adıyla kitaplaştırdı.
Crab Publishing tarafından dijital olarak yayınlanan kitapta Öztürk, okey masalarında zaman öldürerek geçirdiği vasat hayatının bir gece yarısı neden değiştiğini, “azılı bir teröriste” nasıl dönüştüğünü anlatıyor.
Öztürk, tutuklandığı günü kitabında şöyle anlatıyor: “Çok bilge bir tip değilim. Vasatın altında bir hayatımın olduğunu da inkâr etmiyorum. Kendi halinde çok da dinini iyi yaşayan bir mücahit de değilim. İşiyle meşgul olan, okey masalarında zaman öldürmekten zevk alan, vakit namazlarının bir kısmını kaçıran vasat bir hayattı yaşadığım. Ve bir gece dört polisin kapıma dayanması ile azılı bir terörist olduğumu öğrendim.”
YÖNETMENDİ, TİCARETE ATILDI
1999 yılından bu yana ticaretle uğraşan Bekir Öztürk, öncesinde 4 yıl televizyon kanalı STV’de yönetmenlik yaptı, filmler çekti, programlar yönetti. Daha sonra ise İstanbul’da ithalat ve ihracatla uğraştı, esnaflık yaptı.
15 Temmuz’dan sonra ise Kanada’da okuyan oğluna para gönderdiği için ifadeye çağrıldı. O gün sadece ifade vermekle kurtulan Öztürk’ün kapısına 14 Ağustos 2018’de polisler tekrar dayandı. Bu sefer ByLock kullanıcısı olduğu iddia ediliyordu.
Boyun fıtığı ve şeker hastalığı bulunan, sol kolu çalışmayan Öztürk, ertesi gün ameliyata girecek olmasına rağmen o gece yarısı saat ikide gözaltına alındı. İki gün sonra da İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderildi.
“KAÇ SİLAH YAKALADINIZ?”
Olan biteni önce anlayamadığını ifade eden Öztürk Vatan’a Emniyet’e götürülüp eksi bilmem kaçıncı kattaki daracık bir nezarethanede gözünü açtığında şaşkındı. Suçu neydi, kimdi ki buraya getirilmişti, bu olanlar neydi? Kafasında bu soruların etkisiyle etrafını gözlemliyordu. Boynunun ve kolunun ağrısından uyuyamazken, koğuşlardan gelen muhabbet sesleriyle irkildi. Gasp yapanlar, kadın satanlar, Uzi silahıyla yakalanan çeteler…
Ömrümden ömür eksilten üç günden sonra 32 iki kişiyle birlikte mahkemeye çıktı. Hakim “Silahlı terör örgütüne üye olmaktan tutuklanmasına…” diye karar verince “Kaç silah yakaladınız bu 32 kişilik tutukludan? Bomba yapımında kullanılan kaç malzeme buldunuz tutukluların evlerinde? Her boş vakitte ibadet eden bu insanlar, nasıl bir örgüt olabilirlerdi?” diye sormak istedi ama sustu.
“KEŞKE KAMERAM OLSA DA ÇEKSEM”
43 kişi ile aynı koğuşta kalan Öztürk, Silivri günlerinde öyle olaylara tanık oldu ki, ‘keşke kameram olsa da çeksem’ diye hep iç geçirdi. Kamera olmayınca yazmaya karar verdi. Amacı 43 koğuş arkadaşıyla ve onların eşleriyle tek tek röportaj yapıp kitaplaştırmaktı.
Beşinci röportajı yapmıştı ki sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi. Çıkar çıkmaz kitabını tamamladı ve kitap İstanbul’da bir yayınevi tarafından korsan olarak yayınlandı. Diğer türlü hiçbir yayınevinin böyle bir anı kitabını yayınlayacak cesareti yoktu.
“ÖMER’İN TELEFONUNU ALAN EMNİYETTEKİ ARKADAŞLAR DOLANDIRICILIK YAPMIŞ”
Öztürk’ün kitapta yer verdiği anılar, adalet sistemindeki bozukluğu, sistemin işlemeyişini ve insanların aylarca, yıllarca suçsuz yere özgürlüklerinden nasıl mahrum edildiğini aktarıyor:
“Arkadaşın biri, ismi lazım değil, baş harfi Ömer. 2 yıldan fazla oldu daha iddianamesi gelmedi, mahkemeler bile kabul etmezken bir gün sabah apar topar mahkemeye götürdüler. Ömer, ‘Daha iddianamem gelmedi ne mahkemesi?’ dese de alıp götürdüler. Akşam geldi sorduk, ‘Hayırdır ne oldu?’ diye. Mahkemeye çıkartmışlar ve 6 ay önce telefonuyla dolandırıcılık yapılmış, bu dosyayla ilgiliymiş mahkemesi. Ömer demiş ki, ‘Hâkim bey 2 yıldır cezaevindeyim ve tutuklandığım gün telefonumu emniyet aldı. Bu durumda emniyetteki arkadaşlar dolandırıcılık yapmış.’ ve takipsizlik ile dosya kapanmış.”
“SİZE AYLARDIR DİLEKÇE YAZIYORUM HAKİM BEY, BU KİŞİ BEN DEĞİLİM DİYE”
Diğer örnek daha vahim.
“14 aydır tutuklu olan Sami Bey’in iddianamesi geldi 4. ayında, bir bakıyor ki TC kimlik numarası ona ait değil. Bylock yüklenmiş telefon numarası da ona ait değil. Başladı hâkime dilekçe yazmaya. Tabii ki de okuyan yokmuş ki 14 ay sonra ilk mahkemesine çıkarttılar. Hâkim bakmış TC no Sami Bey’e ait değil. Telefon da ona ait değil. Salondaki başka tutuklu bu numara benim diyor. Ne işin var o zaman senin burada demiş hâkim. Sami abi de, “Ben de aylardır size dilekçe yazıyorum bu ben değilim diye hâkim bey.” demiş. Mahkeme sonucunu mu soracaksınız? Karar yaz kâtip: Sami Bey’in sosyal mecrasının incelenmesine tutukluluğunun devamına…”
“PASAPORTUMA, ŞİRKETİME, YETMEDİ RESTORANIMA EL KOYDULAR”
Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Bekir Öztürk, tekrar hapse girmek istemediği için 15 Ocak 2021’de Türkiye’yi terk edip Belçika’ya sığındı.
Bakir Öztürk, Türkiye’deyken Ali Turna müstear ismiyle satılan kitaplarının kalanını ülkeden ayrılırken yakmak zorunda kaldı, çünkü kimse başına bir şey gelir korkusuyla saklamak istememişti. 7 yaşında bir kız babası olan Öztürk bir yandan aile birleşimi için beklerken diğer yandan da Silivri anılarını tekrar gözden geçirip bu kez gerçek ismiyle yayınladı.
Yazar olmak gibi bir iddiasının bulunmadığını belirten Öztürk, nasıl terörist ilan edildiğini şöyle açıklıyor: “Suçum İran’da, Arabistan’da, Avrupa’da hatta Amerika’da bile kullanılan; isteyenin ücretsiz dilediği gibi indirebildiği bir programdan, çocuğum olduğunda aldığım tebrik mesajlarıymış. Bir de devletin izin verdiği bir bankaya, müşterim 1300 TL havale yapmış. Ve bu sebeplerden dolayı, ben silahlı terör örgütüne üyeymişim…
Ben esnafım, yıllarca devlete milyonlarca vergi verdim. Kimseye kazık atmadım, kimsenin parasını yemedim. Yanımda işçi çalıştırdım, üretim yaptım, fakir, ihtiyaç sahibi gördüm mü koştum yardım ettim, yolda taş görsem alıp kenara koydum. Bize öğretilen dini terbiyede bu vardı çünkü. Komşun açken tok yatan bizden değildir düsturunda yaşadık. Ülkeme faydası olsun diye yurt dışında mal aldığım firmayı Türkiye’de fabrika açmaya ikna ettiğimde konsolos beyin, ‘Vah güzel ülkemin haline bir Çinliler eksikti.’ diye taş koymasına gönül koymadım, dönüp bakmadım, çalışmaya devam ettim. Gel gör ki önce pasaportuma el koydular, sonra şirketime el koydular. Yetmedi restoranıma çöktüler ve hiçbir şeyim kalmayınca bir gece evime gelip sen teröristsin diye beni alıp götürdüler. Tek suçum sanırım vicdanlı ve umursayan bir tip olmam.”
EŞİNİ DE DEPORT ETTİLER
Bekir Öztürk’ün yaşadığı hukuksuzluktan Rus asıllı eşi de payını aldı ve Ağustos 2021’de Türkiye’den deport edildi. Gerekçe Bekir Öztürk’ün tutuklanması, abisinin ise yurt dışına gitmiş olmasıydı. Öztürk, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından düzenlenen yalan yanlış bir raporla o günlerde başlarına gelenleri şöyle anlatıyor:
“Eşim benim Rus vatandaşı. 8 sene önce evlendik. Beş sene sonra vatandaşlık vermeleri lazımdı. Başvuruları yaptık, bir türlü cevap gelmedi. Neden diye sorunca ‘Eşinize vatandaşlık veremiyoruz, takdir yetkisi.’ dediler. Biz de İçişleri Bakanlığı’na dava açtık, takdir yetkisi nedir, neden vatandaşlık verilmiyor diye. Enteresan bir cevap verdiler. 1992 senesinde, Ebubekir Sıddık Öztürk, yani ben, Kandil’e gitmişim, bomba eğitimi almışım, araçları kundaklamışım, eylemlere katılmışım, 6 yıl 3 ay terörden ceza yemişim… 1992-1993 ben lise öğrencisiyim bu arada. Kim bu diye kimlik bilgilerini isteyince yanlışlık yaptıklarını fark ettiler ve bu sefer ‘Eşinin hüküm giymesi, eşinin abisinin de kaçak olması nedeniyle’ vatandaşlık veremiyoruz dediler. İyi de benim abimin bizim evliliğimizle ne ilgisi var? Mahkeme bizi haklı buldu. Ancak İçişleri Bakanlığı davayı İstinaf’a götürdü, yine aynı örgüt meselesi burada karşımıza çıktı. İstinaf mahkeme kararını bozdu, eşimin vatandaşlığını geri aldılar, deport ettiler, şu an eşim Rusya’da annesinin yanında, aile birleşimini bekliyor.”
Sakarya’da ev hanımlarına ve KHK’lı polis eşlerine operasyon: Seni öttürürüm