İki gün önce Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Kurak Günler filminin ortak yapımcılarından Çiğdem Mater, Gezi davasında aldığı 18 yıl hapis cezası nedeniyle bir aydır Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu. Mater, “9 metrekarelik bir koğuşta yaşıyoruz. Tek pişmanlığım, yapmakla suçlandığım belgeseli yapmamış olmak.” dedi.
BOLD – Belgesel çalışması için Almanya’da bulunan ve Gezi Parkı davasına katılmak için Türkiye’ye geldikten sonra kaçma şüphesi var denilerek 25 Nisan’da tutuklanan yönetmen Çiğdem Mater, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinden, avukatı Hürrem Sönmez aracılığıyla Ayşe Arman’ın sorularını cevapladı.
Henüz çekilmeyen Gezi belgeseli nedeniyle 18 yıl ceza verilen Mater, “Mahkeme heyeti, cezalarımızda indirim yapmamış, çünkü mahkeme boyunca pişmanlık göstermemişiz! Valla, benim kendi adıma pişman olabileceğim tek şey, “yapmakla suçlandığım” belgeseli, aslında “yapmamış” olmam! Haklılığın verdiği bir huzur var içimde. Çok iyiyim, çünkü çok haklıyız” dedi.
Bu yıl 17-28 Mayıs 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen 75. Cannes Film Festival’inde dünya prömiyerini yapan “Kurak Günler” filminin yapımcılarından olan Mater, filmin yönetmeni Emin Alper’e gönderdiği selamla da festival kapsamında anıldı.
Filmin gösteriminin ardından ekibiyle birlikte sahneye çıkan Alper, Mater’e teşekkür ederek, “Göstermelik bir davayla hapse atılan arkadaşımız bugün yanımızda değil ama bizim aklımız ve kalbimiz onunla” ifadelerini kullandı.
.@eminalpermovies: “Filmimizin yardımcı yapımcılarından #ÇiğdemMater’e de teşekkür etmek istiyorum. Bugün burada bizimle değil çünkü saçma ve müsamere gibi bir dava sonucunda hapse atıldı. Bizimle değil ama bizim aklımız ve kalbimiz onunla.” @Festival_Cannes pic.twitter.com/1MBTgCXpaZ
— Çiğdem Mater'e Özgürlük (@freecigdemmater) May 23, 2022
Mimar Mücella Yapıcı ile birlikte 9 metrekarelik bir koğuşta yaşadıklarını söyleyen Mater’in Ayşe Arman’a verdiği röportaj:
Başa dönelim…
-Dönelim tabii. Her şey, Osman Kavala’nın 1 Kasım 2017’de tutuklanmasıyla başladı. Ben Osman Kavala’nın yönetim kurulu başkanı olduğu Anadolu Kültür’de, 4 yıl koordinatör olarak çalışmıştım. 2005-2009 arası. 2009’dan sonra da Anadolu Kültür’e danışmanlık yapmaya devam ettim.
Ama kendi yapım şirketiniz de var di mi?
-Tabii tabii. Zaten 2010 yılından itibaren kurucusu olduğum Ret Film bünyesinde, kurmaca ve belgesel filmlere yapımcılık yapıyorum.
Ne zaman gözaltına alındınız?
-2018 Kasım’ında. Bir film çekimi için Kaş’taydım. Sabahın 7’sinde, otel odamda gözaltına alındım. Aynı gün İstanbul’a, Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirildim. Ve sorgulama başladı, 9 saat sürdü. 2013-2014 yıllarına dair sorulara muhatap oldum. Bir gün sonra serbest bırakıldım.
Sonra?
-Üç ay sonra çıkan iddianameyle, TCK’nın 312. Maddesi’nden ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmaya başladım. Ama 18 Şubat 2020’de beraat ettim. Beraat kararıyla birlikte, Kasım 2018’den beri süren yurtdışı çıkış yasağım da kalkmış oldu.
Peki sonra?
-Yurtdışındaydım. Duruşmalara katılmak için Türkiye’ye geri döndüm…
Ve Gezi Parkı davasında, ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım’ suçlamasıyla, 18 yıl hapis cezasına çarptırıldınız! Üstüne üstlük, “kaçma şüphesi”yle tutuklandınız…
-Aynen öyle oldu. Ülkesine dönen bir insan nasıl kaçma şüphesi taşır? Ben de anlamakta zorlanıyorum. Akıllara durgunluk verecek bir şey. Ama olan bu.
Siz Hamburg’daydınız di mi?
-Evet. Pandeminin başlamasıyla, malum hepimiz evlerimize kapandık. Ağustos 2020’de hem pandemi hem de mahkeme sürecinin yarattığı gerginlikten biraz olsun kurtulabilmek için Werkleitz’in teklifini kabul ettim.
Werkleitz nedir?
– Almanya’nın saygın sanat kuruluşlarından biri. Yeni film projelerim üzerinde çalışabilmem için beni davet etti. Ben de kabul ettim. 1,5 yıllık program kapsamında, üzerinde çalıştığım filmleri geliştirdim, yeni projelerim için iş birliklerine başladım.
Siz oradayken tekrar yurt dışı yasağı mı geldi?
-Evet. Çünkü Aralık 2020’de istinaf mahkemesi, beraat kararını bozdu. Yeniden yargılama için yerel mahkemeye geri gönderdi. Yurt dışı çıkış yasağı kondu. Mayıs 2021’de yeniden yargılama süreci başladı. Avukatım Hürrem Sönmez, mahkemeye, Almanya’da olduğumu ve Şubat 2022’de sürmekte olan programım sona erince, Türkiye’ye döneceğime dair bir belge sundu.
Siz de sözünüzde durdunuz…
-Elbette! Mahkemeye sunduğumuz belgede olduğu gibi, 15 Şubat 2022’de Hamburg’dan İstanbul Havalimanı’na THY ile uçtum. Havalimanı karakolunda pasaportumu teslim ettim ve evime gittim. 21 Şubat 2022’de de mahkemede hazır bulundum. Heyetin karşısına çıktım ve beyanımı sundum. Hemen hemen aynı günlerde çıkan mütalaa ile hakkımızda 15’ten 20 yıla kadar ceza istendiğini öğrendik. 22 Nisan 2022’de duruşma bitmeyince, karar 25 Nisan 2022 Pazartesi gününe ertelendi. Karar için içeri girdiğimizde, içeride de epeyce polis olduğunu gördük. Yaklaşık bir dakika süren karar açıklamasında, Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, Türkiye’de olan yedi kişi için de 18’er yıl verildiği belirtildi.
Sonra?
-Sonrası bildiğiniz şeyler… Mahkeme heyeti, cezalarımızda indirim yapmamış, çünkü mahkeme boyunca pişmanlık göstermemişiz! Valla, benim kendi adıma pişman olabileceğim tek şey, “yapmakla suçlandığım” belgeseli, aslında “yapmamış” olmam! Gerçekten de bir film yapmayı düşünmüş ve başaramamışım. Bu, ancak mesleki bir başarısızlık olarak addedilebilir ve bir yapımcı olarak işimi yapamadığım anlamına gelir!
Verilen tutuklama kararında, “kaçma şüphesi” öne çıkıyor, bu saçmalığın dik alası değil mi?
-Öyle! Sadece yargılandığım davaya gelmek için yasal yollardan, pasaportumu teslim ederek, döndüğüm İstanbul’da nasıl bir kaçma şüphem olabilir? Anlamakta ben de zorlanıyorum. Ama sanırım artık herhangi bir olayda mantık aramak, hayatın olağan akışına aykırı!
Bu cezayı bekliyor muydunuz?
-Siyasetle yargının birbirine girmiş tuhaf ilişki yumağına baktığımızda, bu kadar saçma bir dosyadan politik sebeplerle bir ceza çıkması aslında sürpriz değil! Çünkü Şubat 2020’de, beraat etmemizin hemen ardından, Osman Kavala’nın tahliye edilmeden, başka bir suçlamayla tutuklanması, hepimize, içinden geçtiğimiz günlere dair net fikirler verdi. Ama yine de tamamı, telefon tapelerinden oluşan -üstelik hukuka aykırı yollarla elde edilmiş tapeler bunlar- hiçbir suç içermeyen, son derece manasız iddialarla hazırlanmış 657 sayfalık iddianameden -ki bu iddianameye temel olan dosyaların 2013’te hakkımızda dinleme kararları veren ve sonrasında biri firari, biri de Silivri’de yatan iki kişinin imzasını taşıdığını eklemeliyim- bir kişiye ağırlaştırılmış müebbet, yedi kişiye 18 yıl verileceğini elbette beklemiyordum!
657 sayfalık iddianamede neler var?
-657 sayfa da çekilmemiş filmden, yapılmamış toplantıdan, kurulmamış televizyon kanalından, yani aslında “yapılamayan” şeylerden ibaret! Kısacası, Türkiye’nin siyasi iklimi nedeniyle bir ceza bekliyordum, ancak bunu beklemiyordum. Tutuklanma ise en son beklediğim şeydi! Bizi ziyaret edenler, “Tutuklanmayı bekliyor muydunuz?” diye sorduğunda, kırmızı ojeleri artık epeyce dökülmüş tırnaklarımı gösterip, “Sizce bekliyor olsam, mahkemeye kırmızı ojeyle gider miydim?” diyorum. Cezaevinde aseton olmayacağını bilecek kadar, hapishane kültürümüz var!
“Çekmediğiniz bir belgeselden” 18 yıl hapis cezası… Gerçekten akıl alacak gibi değil… Nedir bu belgesel olayı?
– Şöyle: 2013 Haziran’ının sonuna doğru, Türkiye’de sinemaya kafa yoran sanırım herkes, benimle aynı fikirdeydi: “Biz ne yaşadık ve bu olan biteni nasıl filmleştireceğiz?” Takip eden aylarda, inanılmaz bir görüntü arşivi olduğunu fark ettik. Nasıl toplarız, nasıl bir şey yaparız diye kafa yoran sinemacılarla konuşmaya başladık. Yurt dışındaki film geliştirme atölyeleriyle konuştuk. Derken işin, tahminimizden daha büyük ve zaman alacak bir iş olduğunu fark ettik ve vazgeçtik. Parasal olarak da insan kaynağı olarak da o anda mantıklı gelmedi.
Ama savcılık makamı filmi çektiğiniz konusunda ısrarcıydı öyle mi?
-O iş de bir tuhaf. 2020 yargılamasında, filmi çektiğim konusunda ısrarcıydı. 2021 yargılamasına geldiğimizde ise bu kez bu iddiasından vazgeçip, “Gezi kalkışması başarılı olmadığı için” filmi çekmediğimi söyledi! Savcıya, filmleri “başarı” kıstasıyla çekmediğimizi anlatmaya çalıştım. Ama hem savcılık makamı hem de mahkeme heyeti kararlarını vermiş olsa gerek, bizim beyanlarımızı dinleme gereği bile duymadılar!
Gelelim içinde bulunduğunuz sürece. Cezaevi şartları nasıl? Size nasıl davranıyorlar?
-Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi fiziki koşulları kötü, ama insani koşulları iyi bir yer. Binanın eskiliği, köhneliği elbette zorlayıcı. Biz Mücella Yapıcı’yla banyo dahil 9 metrekare bir odayı paylaşıyoruz. Penceresi olan, gökyüzü gören, güneş alan bir oda. Ama tabi aşırı küçük. Aynı anda, ikimizin ayakta durması bile imkânsız! Ranzalı bir oda, ben üstte yatıyorum. Ama ranzanın merdiveni yok, her an bir akrobasi. Cezaevinde şimdilik karşılaştığımız en ciddi sorun, sağlık hizmetlerine erişim. Doktora erişimde gerçekten zorlanıyoruz, ilaçlar, vs. hep bir problem.
Gününüz nasıl geçiyor?
-Geldiğimizden beri neredeyse hiç boş vaktimiz olmadı. Memleketimizin şahane avukatları -tanıdık, tanımadık- sağ olsunlar bizi hiç yalnız bırakmıyorlar. Her birine minnettarım. Aynı şekilde milletvekilleri de öyle.
Haberleşme gibi kısıtlar var tabii. Haberleri nasıl takip ediyor, sevdiklerinizle nasıl iletişim kuruyorsunuz?
-Haftada bir, yarım saat aile görüşü, haftada bir, on dakika telefon hakkımız var. Gazete alabiliyoruz. Odamızda, yayın yapan kanalları izleyebileceğimiz bir televizyonumuz var. Zaten izlediğim Yargı’yı izlemeye devam ediyorum. Halk TV ve FOX Haber izliyoruz. Mücella’nın cezaevi öncesi izlediği dizilerde, mecburen ona eşlik ediyorum:)
Kitap?
-Kitap konusu önemli tabii. Fena olmayan bir kütüphane var burada. Kitap okuma hızımı ve alışkanlığımı bilen arkadaşlarım sağ olsun, kitap göndermeye başladılar. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ve tabii ki, yayın evlerine de ayrıca teşekkür ederim. Hapishane kütüphanesine, adıma yaptıkları bağışlarla hem kütüphane zenginleşmiş oluyor hem de çok sayıda kadınının, kitaplara erişim imkanı sağlanıyor.
Genel olarak ruh haliniz nasıl?
-Haklılığın verdiği bir huzur olarak tarif edebilirim. Çok iyiyim, çünkü çok haklıyız! Kendi açımdan sevindirici olan; bu haklılığın, dışarıda da epeyce net bir şekilde karşılığını bulduğunu hissetmem. Suçsuzluğun verdiği iç huzuru, muazzam bir şeymiş, herkese tavsiye ederim!
Kimlerden mesajlar geldi? Sizi en çok etkileyen ne oldu?
-Her yerden mektuplar, mesajlar yağıyor. En çok aklımda kalan; hayatımdaki en kıymetli çocuklardan biri olan Baran’ın, 9 yıl önce, o henüz üç aylıkken, yaşanan “bir şeyler” yüzünden beni buraya “koymuş” olmalarını anlayamaması… Çıkınca onu, kırmızı rujumla öpmeme izin verecekmiş. Kazanç gibi kazanç! Bir de Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan’ın börek ve sarma sözü aklımda. Çıkar çıkmaz kapısındayım!
Hukuki süreç bundan sonra nasıl işleyecek?
-18 Şubat 2020’de yapılan karar duruşmasında, beraat gerekçesi, hukuka aykırı delillere dayanarak böyle bir karar verilemeyeceği, hüküm oluşturulamayacağıydı. İki yargılama arasında, aslında başka bir yargılama yapılmadı. Yeni bir delil yoktu, var olan deliller tartışılmadı. Dolayısıyla, o beraat kararıyla bu mahkûmiyet kararı arasında hiçbir şey değişmedi. Muhtemelen değişen şey, mahkemelere yapılan görevlendirmelerdi!
Doğru mu anlıyorum: “Yapılmayanlar” kurgulandı. Her şey, gidilmeyen toplantılar, çekilmeyen belgeseller, kurulmayan televizyon kanalları gibi üstüne konuşulan, ancak hayata geçirilmeyen birtakım olaylar üzerine kurgulandı…
-Aynen öyle! Bunların da suç oluşturmadığı çok net ortada. Yapılamadıkları için değil, yapılmış olsalardı da hiçbiri suç oluşturmayacağı için.
Böyle bir iddianamenin hiç hazırlanmaması gerekirdi…
-Elbette. Ama hazırlandı. Kabul edilmemesi gerekirdi. Ama edildi. Kabul edildiyse de hukuka uygun bir yargılama yapılması gerekirdi. Osman Kavala’nın 4 seneyi aşkın bir süredir cezaevinde olmaması gerekirdi. Ama ne yazık ki hepimizin gördüğü sonuçla karşılaştık…
Hukuk mücadelemize, müvekkillerimizin tutukluluklarına itirazda bulunarak devam ettik. Reddedildi. Önümüzde istinaf başvurusu var. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşıyacağız konuyu ve çıkacak karara göre Yargıtay yolu açılacak. Sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığı gibi hukuki tüm süreçleri takip edeceğiz. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hukuk ve adalet arayışımızın adreslerinden biri olacak.
Ya kin ve kibir ya da kardeşlik, eşitlik, özgürlük kazanacak
14 insan hakları örgütünden toplu korona ölümlerine karşı acil çağrı