ERSOY ÇELİK I BOLD ANALİZ
CHP “eski” Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2010 yılı Mayıs ayında, hayli fırtınalı bir sürecin ardından partisinin liderlik koltuğuna oturabilmişti. Deniz Baykal’ın zoraki istifasının ardından, kendisine yönelik “aday ol” telkinlerine kulak vermiş ve CHP’nin 7’nci genel başkanı olmuştu. Diley kolay, 13 yıldan fazla bir süre yönetti CHP’yi.
Skorbordta “Girdiği 13 seçimi de kaybetti” yazsa da, CHP’yi yüzde 20’den alıp yüzde 25’in üstüne çıkarmayı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de merkez sağ partilerden ve HDP’den çok güçlü destek alıp, halkın yüzde 48’inin oyunu almayı da başardı. Erdoğan’a oy veren 1 milyon 500 bin kişinin de oylarını alabilseydi, Cumhurbaşkanı seçilecekti ve bugün belki bambaşka bir Türkiye’den bahsediyor olacaktık. Ama olmadı! Nihayetinde cumhurbaşkanı olamadığı gibi, CHP genel başkanlığı koltuğunu da kaybetti.
KILIÇDAROĞLU’NUN EKSİLERİ DE VAR EPEY BİR ARTISI DA
Kemal Kılıçdaroğlu bir anda unutulacak, bir zaman sonra esamesi dahi okunmayacak bir lider değil. Evet, İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal gibi yüksek profilli bir lider de değildi. Hitabeti çok etkileyeceği olmadığı gibi karizması da çok etkileyici sayılmazdı. Ancak liderlik hitabet ve karizmadan ibaret değil elbette. Hatta modern demokrasilerde çok da önem verilen, itibar edilen kriterler de değil bunlar. İcraatına ve istikrarına bakıldığında, epey bir artı husustan bahsedebiliriz. Çokça eksisi de var elbette. Ancak CHP’yi kitle partisi haline getirme mücadelesi, sağ partileri kendi etrafında kenetleyebilmesi, çok net olmasa da katı Kemalist Ulusalcı söylemler yerine, özgürlükçü sosyal demokrasiyi CHP’de güçlü bir anlayış haline getirme çabası ve Kürt hareketine yaklaşımı gibi durumlar, Kılıçdaroğlu’nun artı hanesinin önemli maddeleri olarak öne çıkıyor.
CHP’NİN GENİŞ KİTLELERE AÇILIM SİYASETİ NİHAYETE ERİYOR
Sıraladığım hususlar arasında, “sosyal demokrasi” vurgusuna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Zira, CHP’nin geleceğinde ideolojik ayrışmanın ve paradigma tartışmalarının bundan sonraki süreçte çok daha fazla gündeme geleceğini düşünüyorum. Bu arada, Kılıçdaroğlu’nun başta 15 Temmuz’un araştırılması konusunda gayret göstermemesi ve hukuksuzlukları zımni kabulü gibi bir çok eksiğini de sayabilirim. Fakat yeni lider Özgür Özel bu hususlarda bir umut vaat etmediği gibi, aksine çok daha kötü bir performansa sahip olduğu gerçeği ve kuvvetle muhtemel olmaya devam edeceği için, Kılıçdaroğlu’nun eksilerini enine boyuna kaşımanın çok lüzumlu olmadığı kanaatindeyim. İşte kırılma noktası burası: CHP, taktiksel düzeyde de olsa, Kılıçdaroğlu ile başlattığı geniş kitlelere açılma stratejisine devam mı edecek, yoksa Özgür Özel’le birlikte “ulusalcı” çizgiye mi yönelecek? Ulusalcı kesimlerin yansıttığı “mutluluktan” anlaşıldığı kadarıyla, CHP’nin artık merkez sağa, Kürt siyasi hareketine ve liberal kesimlere açılma dönemi nihayete erdi.
KILIÇDAROĞLU’NUN KİMLİĞİNDEN ULUSALCILAR DA RAHATSIZDI
CHP’nin söz konusu kesimlere yönelik açılım yapması noktasında, Kılıçdaroğlu’nun kimliği, gayet kolaylaştırıcı ve ikna edici bir mahiyete sahipti. Kürt ve Alevi olması, Erdoğan tarafından hayasızca istismar edilse de, dışlanmış kesimlerle karşılıklı empati yapmalarını sağlıyordu. Ancak, belki Erdoğan kadar olmasa da Kılıçdaroğlu’nun Kürt ve Alevi kimliği, CHP’deki ulusalcıları da çok rahatsız ediyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde, söz konusu rahatsızlıklarını dile getirmekten çekinmedi bazı ulusalcı yazarlar. CHP, ulusalcı yönüyle Devletin kurucu tek tipçi reflekslerini, sosyal demokrat yönüyle de dışlanmış kesimlerin beklentilerini temsil ediyordu. CHP’de bu paradoks ve doku uyuşmazlığı, 1960’lı yıllarından itibaren hiç bitmedi. Bülent Ecevit’in liderliğinde ideolojik, SHP döneminde Erdal İnönü’lü yıllarda da büyük ölçüde taktiksel olarak sosyal demokrasi etkili oldu. Ama Ecevit dönemi hariç, hakim paradigma her daim Kemalist Ulusalcı düşüncedir CHP’de.
KILIÇDAROĞLU’NUN İŞARET ETTİĞİ SOSYAL DEMOKRAT HALEF KİM?
Şimdi dışlanmış kesimlerin içinden çıkıp gelen ama CHP’nin kadim geleneğine de önemli ölçüde benimseyen Kemal Kılıçdaroğlu gitti; yerine Kemalist Ulusalcıların sahiplendiği Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu geldi. Özel ve İmamoğlu, fiili eşbaşkanlar olarak yönetecekler CHP’yi. İmamoğlu, 5 ay sonraki yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı tekrar kazanabilecek mi, Kürtlerin, Alevilerin ve Kılıçdaroğlu’na oy veren sağ seçmenin desteğini alabilecek mi, göreceğiz. İmamoğlu’nun tekrar kazanması, Kılıçdaroğlu’na ve onun çabalarıyla oluşan Altılı Masa’ya bağladıkları umut gereği kendisine oy verenlerin desteklerini devam ettirmelerine bağlı. Tabir caizse, Kılıçdaroğlu’nu deviren isim, Özgür Özel değil, bizzat Ekrem İmamoğlu oldu. Garip bir şekilde, Kemal Kılıçdaroğlu da bu süreçte çok da direnç göstermedi. Kaderini sessizce denebilecek bir şekilde kabullendi. Kendisinden sonra CHP’nin başına sosyal demokrat bir ismi düşündüğünü söyledi ama o ismin kim olduğunu açıklamadı. Özel ve İmamoğlu ikilisinin sosyal demokrat olmadıklarını ima etti aslında bu açıklamasıyla.
İMAMOĞLU İÇİN İLK SİNYALLER HİÇ İÇ AÇICI DEĞİL
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ikilisinin önünde epey bir handikap var. Kendilerini dışlanmış hisseden Kürtler, Aleviler ve katı Kemalist ulusalcılıktan hazzetmeyen merkez sağ seçmen, sırf bu nedenlerle Kemal Kılıçdaroğlu’na yaklaşmış ve oy vermişken, şimdi onu “deviren” Ekrem İmamoğlu’na 2019’da verdikleri desteği sürdürürler mi, göreceğiz. İlk sinyallerin İmamoğlu için pek de iç açıcı olmadığını ifade etmeliyim. Ekrem İmamoğlu da Özgür Özel de söylemsel düzeyde özgürlüklere ve “sosyal demokrasiye” atıf yapıyor. Ancak samimiyet, eylemlerle kendisini gösterir. İmamoğlu’nun CHP genel başkanlığına sadece fiilen değil, resmen de gelebilmesi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı tekrar kazanmasına bağlı. Belediye başkanlığını kaybettikten sonra, CHP lideri olmayı başarsa da pek bir kıymeti yok. Belediye başkanlığını tekrar kazanması, Kılıçdaroğlu’nu devirmekten çok ama çok daha zor şimdi. Sürmeleniyor gibi görünen kapıların kilidini açacak olan anahtar, samimiyet. İmamoğlu’nun da Güldür Güldür’deki parodilere de yansıyan profilinin aksine, halka samimi ve gerçek bir demokrat olduğunu ispatlaması gerekiyor.
Yoksa, önce CHP Genel Başkanlığı ve akabinde de Cumhurbaşkanlığı’na giderken, eldeki belediye başkanlığından olması işten bile değil.