Köşe Yazısı / Adem Seneman
Çin’in hayalet diplomasisi ve Türkiye
Son günlerde önemli bir haber, gündem yoğunluğundan arada kayboldu.
Çinli elektrikli otomobil üreticisi BYD ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı arasında 1 milyar dolar değerinde yatırım anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile BYD, Türkiye’de yıllık 150.000 araç kapasiteli elektrikli otomobil üretim tesisi ve AR-GE merkezi kuracak.
Her ülke doğal alarak yatırım almak ister. Dışarıdan yatırım almak, özellikle gelişmekte olan ülkeler için ekonomik büyümeyi hızlandıran ve çeşitli alanlarda gelişim sağlayan önemli bir stratejidir.
Fakat Çin’den gelecek bu yatırım Türkiye’ye artısı yanında ciddi riskler de barındırıyor.
Çünkü Çin, bir ülkeye yatırım yapmayı, ekonomik fayda kadar, hedef ülkelerin siyasetine ve bürokrasisine nüfuz etme aracı olarak da kullanır. Uzun yıllardır uyguladıkları bu strateji Afrika’dan Balkanlar’a hatta Avrupa’nın bazı ülkelerinde oldukça işe yaradı. ‘Hayalet diplomasi’ olarak anılacak bu strateji Çin’in küresel güç olarak kendini konumlandırmasında önemli bir yer tutmakta.
Hayalet diplomasi
Hayalet diplomasi, doğrudan ve açık diplomatik temasların yerine daha gizli, dolaylı ve bazen de belirsiz yöntemlerle yürütülüyor. Bu tür diplomasi, genellikle görünürde olmayan aktörler ve araçlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları, akademik camia gibi görünürde politik olmayan kanallar sıkça kullanılır ve ülke politikalarında etkili olmaya çalışır.
Mao Zedong döneminde başlayan bu strateji, özellikle Deng Xiaoping’in reform ve dışa açılma politikalarıyla hız kazandı. 21. yüzyılda ise, Xi Jinping’in “Çin Rüyası” ve “Kuşak ve Yol Girişimi” gibi büyük ölçekli projeleri ile birlikte daha belirgin hale geldi. Çin’in ekonomisi büyüdükçe etki alanı da genişledi.
Çin’in Afrika ve Balkanlar’a yaptığı yatırımlar
Çin, bu politikalarla özellikle gelişmekte olan ülkelerde oldukça etkili olmaya başladı. Pakistan’dan İtalya’ya kadar birçok ülkede, yatırımlar ve gönderdiği göçmenlerle kendine saha açıyor. Balkan Investigative Reporting Network (BIRN)’in raporuna göre Çin, sadece Balkanlar’a 2009-2021 yılları arasında 32 milyar Euro’luk yatırım yaptı. Sadece Sırbistan’a yapılan yatırım ise 10 milyar Euro.
Afrika sahası ise neredeyse Çin’in elinde. Çin’in sadece 2018 yılında Afrika’ya yaptığı yatırımın miktarı 46 milyar dolar. Bu yatırımların çoğu ise madencilik gaz ve petrol üstüne. Hindistan’la gerilim yaşayan Pakistan, yine Çin’den 62 milyar dolarlık yatırım aldı.
Çin yatırımları Türkiye için risk barındırıyor
Türkiye’ye yapılan bu yatırımın hem siyasi hem de ekonomik olarak Çin’e büyük fayda sağlaması bekleniyor. Otomotiv sektöründe özellikle elektrikli arabaların piyasaya çıkmasıyla oldukça agresif bir politika izledi. Çin devleti özel şirketlere o kadar büyük teşvik verdi ki bu Avrupa’daki siyasilerde büyük endişe uyandırdı. Bu durumla mücadele için Çin’den gelecek arabalara yeni vergiler koyacağını duyurdu.
İşte tam burada AB ve Türkiye arasındaki ekonomik anlaşmalardan faydalanmak için BYD firması, Türkiye ile anlaşma yaptı. Hem Türkiye’yi bir üs olarak kullanacak hem de ülkede lobi faaliyetleri daha da güçlenecek. Açılacak fabrikada ise çalışanların çoğu yine Çin’den getirilerek İtalya’da, Balkanlar’da ve Afrika’da yaptığı göç politikalarını burada da sürdürecek. Bununla da kalmayacak; ucuza ürettiği teknolojiyi ülke içinde milli araba üreticisi TOGG karşısında çok daha avantajlı duruma gelecek.
Şeffaflık ve hukukun yerle bir edildiği, yolsuzluk ve rüşvetin artık aleni hale geldiği ülkelerde, bu diplomasi stratejisiyle, Çin’in işi çok daha kolay. Türkiye gibi NATO üyesi olan bir ülkede Çin’in yatırım ve lobi faaliyetleri hem ekonomik güvenliği hem de siyasi ve askeri güvenliği tehlikeye atabilir. Daha önce de sicili oldukça bozuk olan Çin şirketleri bazı ülkelerde yasaklanmıştı. Almanya, 2029 sonundan itibaren Huawei ve ZTE’nin kritik bileşenlerinin 5G ağında kullanılmasına izin vermeyecek. Yine aynı şekilde ABD’de Huawei ve ZTE’nin ajanlık faaliyetlerinde bulunduğuna dair kanıtlar ortaya çıkmıştı.
Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Pasifik’te başlayan ABD ve Çin rekabeti, dünyanın her alanında askeri faaliyetleri artırmış durumda. Türkiye’de bile 3. Dünya savaşı ile ilgili 3 önemli açıklama geldiği bir zamanda ülkenin milli güvenlik stratejisi ve politikaları alarm veriyor. Milli güvenlik politikalarının sadece silah üretmek olarak algılandığı bir ortamda, bu gibi stratejilerin ilgi çekmemesi Türkiye için oldukça büyük handikap.