Tayyip Erdoğan’ın, “Allah’ın lütfu” dediği 15 Temmuz, fırsata çevrilerek başkanlık sistemine geçildi. Yargı, ordu ve bürokrasi tasfiye edildi, medyanın yapısı değiştirildi.
BOLD – Türkiye’de 15 Temmuz 2016 sonrası ulusalcı ve milliyetçi kanadın desteğiyle İslamcı AKP, devletin yapısını tamamen değiştirdi.
İşte 15 Temmuz sonrası devlette gerçekleşen 5 ana dönüşüm:
1- PARLAMENTER SİSTEMDEN BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLDİ
15 Temmuz sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla 7 Ağustos’ta İstanbul Yenikapı Miting Alanı’nda düzenlenen “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” Türk siyasetinde yeni bir ortamın doğacağının ipucu oldu. Yenikapı’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte AKP, CHP ve MHP liderleri ilk kez aynı miting meydanında buluştu. Genelkurmay Başkanı da ilk kez bir mitingde milyonlara hitap etti.
Ünlü isimlerin de katılmaya zorlandığı mitinge “Yenikapı Ruhu” denildi. Bu kavram “milli birlik ve beraberlik” söylemi eşliğinde devletin yeniden tasarlanmasında Erdoğan’ın liderliğinin desteklenmesine zemin hazırlandı. Yenikapı Ruhu çerçevesinde Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi yakınlaşması dikkat çekti. Bu yakınlaşma kısa zamanda “Cumhur İttifakı” adı verilecek geniş bir koalisyonun kapılarını araladı.
Yakın geçmişte sert ifadelerle birçok kez başkanlık sistemine karşı çıkan MHP Genel Başkanı Bahçeli Ekim 2016’da sürpriz bir çıkışla değişiklik teklifini meclise getirmesi için hükümete çağrı yaptı. AKP ve MHP’nin birlikte şeklini verdiği “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlı başkanlık sistemi iki partinin oylarıyla Ocak 2017’de mecliste kabul edildi. Sistem değişikliğine 16 Nisan 2017’de gerçekleşen bugün de tartışmalı anayasa referandumunda yüzde 51,2’ye karşılık yüzde 48,8 ile halktan oy aldı.
Referanduma göre TBMM’nin bir sonraki seçimi ve cumhurbaşkanı seçimi, 3 Kasım 2019’da birlikte yapılacaktı ancak MHP lideri Bahçeli beklenmeye bir çıkış daha yaptı. Seçimlere bir buçuk sene olmasına rağmen Bahçeli’nin “3 Kasım 2019’u beklemek mümkün değildir” çağrısı üzerine 24 Haziran 2018’de yeni sistemle ilk cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri gerçekleşti. Erdoğan ilk turda oyların yüzde 52,6’sını alarak cumhurbaşkanı seçildi. Bu seçim ile birlikte Türkiye’de parlamenter demokrasi ortadan kalkarken yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı fiili başkanlık sistemi başladı. Erdoğan’ın kararnamelerle ülkeyi yönettiği yeni bir devir başladı.
2- ORDUDA BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ KIYIM YAŞANDI
15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL süresince 15 bin 242 ve OHAL’den sonra 2 bin 138 olmak üzere toplam en az 17 bin 380 kişi, jandarmadan ihraçlarla 26 bin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi. İhraçlardan en az 150’si general seviyesinde gerçekleşirken bu sayı ordudaki generallerin yüzde 40’tan fazlasına tekabül etti. Üst düzey komuta kademesi kıyıma uğradı.
3- YARGI, İKTİDARIN KONTROLÜNE GİRDİ
15 Temmuz’dan hemen sonra 4 bin 500’den fazla hakim ve savcı “Terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılırken bunların büyük çoğunluğu tutuklandı. Hakimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) açıklamasına göre 15 Temmuz’dan önce yaklaşık 16 bin olan hakim ve savcı sayısı 2018 sonunda 20 bine yaklaştı. Bu da mevcut hakim ve savcıların yaklaşık 8 bininin 15 Temmuz sonrasında atandığı anlamına geliyor. Anayasa Mahkemesi dahil yüksek yargının büyük çoğunluğunun atanmasında Erdoğan belirleyici rol oynadı.
Adalet sisteminde yaşanan bu ciddi gelişmeler “yargı, yürütmenin etkisine girdi” eleştirilerini beraberindeki getirirken Avrupa Birliği, son yıllardaki Türkiye raporlarında ülkede kuvvetler ayrılığının derin yara aldı. 2019 raporunda “Cumhurbaşkanlığı sistemi yürütmeyi tümüyle kontrolü altına aldı ve kamu yönetiminde önemli atamaları kendisine bağlayarak, kamu idaresini siyasallaştırdı. Yasama kurumu Parlamento zayıflatıldı. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ciddi biçimde yara aldı” ifadeleri yer aldı.
4- BÜROKRASİDE BAŞTAN AŞAĞI TASFİYE YAPILDI VE YENİ KADROLAR AÇILDI
15 Temmuz’un önemli sonuçlarından birisi de 130 binden fazla kişinin Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile sorgusuz sualsiz kamudaki görevlerinden ihraç edilmesi oldu. İçişleri Bakanlığı ihraç listesinin başında gelirken Milli Eğitim Bakanlığında da çok sayıda ihraç gerçekleşti. Orduda, yargıda, Sağlık Bakanlığı’da, Diyanette, bakanlıklarda ve TRT’de büyük tasfiyeler yapıldı. Onların yerine kamuya, siyasal İslamcı, ulusalcı ve milliyetçi cephe referanslı liyakatına bakılmaksızın on binlerce yeni personel alındı.
5- BASIN İKTİDARIN KONTROLÜNE GİRDİ, MEDYA EL DEĞİŞTİRDİ
Türkiye’nin son yıllarda demokrasiden uzaklaştığı eleştirilerinin başında basın özgürlüğü geldi. Uluslararası gazetecilik örgütleri ve düşünce kuruluşlarının raporlarına göre 15 Temmuz sonrasında Türkiye’de basın özgürlüğü iyice daralırken yazılı ve görsel medyanın çok büyük bir bölümü iktidarın doğrudan kontrolü altına girdi. ABD merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) tarafından her yıl hazırlanan Dünya Özgürlükler Raporu’na göre Türkiye artık “özgür” bir ülke değil. Bu raporlara göre medyanın, iktidarın kontrolüne girmesinin sebeplerinden başında basına artan baskı ve tehditler geliyor.
Darbe girişiminden sonra medya sahipliğinde yaşanan değişiklikler ile iktidarın kontrolü en üst noktaya ulaştı. Doğan Grubunun medyadan çekilmesi bu grubun tüm basın organlarını devlet bankasından krediler ile Demirören Grubunun alması bu anlamdaki en büyük değişim olarak değerlendiriliyor. Bu satışın ardından Demirören Grubundan çok sayıda gazeteci işten çıkarılırken bunu editöryal değişiklikler izledi.
15 Temmuz’dan sonra hayata geçen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde KHK’lar ile 200’den fazla medya kuruluşu kapatıldı. Bu durum da iktidarı eleştirme kapasitesine sahip basın organlarının sayısının iyice azalmasına yol açtı.