BOLD – Türkiye, uzun süren itirazlarının ardından önce geçtiğimiz yıl Finlandiya’nın ve dün de Litvanya’daki zirvede İsveç’in NATO’ya üye olmasına destek verdi.
Erdoğan yönetimi, yaklaşık bir yıl önce, 28 Haziran 2022’de Madrid’de kabul edilen üçlü memoranduma İsveç ve Finlandiya ile birlikte imza atmasından kısa bir süre sonra Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğine TBMM’de onay vermişti ancak İsveç konusunda uzun süredir direniyordu.
Bu süreçte İsveç, “Türkiye’nin talepleri” doğrultusunda terörle mücadele yasasını değiştirdi, PKK’lı bazı isimlerden İsveç’ten Türkiye’ye iade edildi. Hem ABD hem NATO ülkeleri İsveç için baskı kurdu. Ancak Ankara, İsveç’in üyeliğine hiç yeşil ışık yakmadı. Ta ki Litvanya’da bugün başlayan NATO Zirvesi’ne kadar. Erdoğan dün NATO Genel Sekreteri ve İsveç Başbakanı ile görüştü ve daha birkaç saat önce, havaalanında Türkiye’den ayrılmadan önce dile getirdiği ve hatta hem Dışişleri Bakanı hem de Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün tekrar ettiği itirazını kaldırmayı, bir iki saatlik görüşmenin sonunda “bir anda” kabul etti.
NATO, Erdoğan’ın İsveç’e destek vermesinin ardından 7 maddelik bir açıklama yaptı. Tıpkı Madrid’de varılan üçlü mutabakat metni gibi, İsveç’in bazı hususları kabul ettiği bildirildi.
Ancak Madrid’de imzalanan 8 madde içeren 3’lü mutabakat ile dün NATO’nun açıkladığı 7 madde içeren anlaşma arasında hemen hemen hiçbir fark bulunmuyor.
ASIL İTİRAZ NEDENİ HUSUSLARDA HİÇBİR DEĞİŞİKLİK OLMADI
Bugüne kadar Erdoğan’ın İsveç’e yönelik itirazı, Stockholm yönetiminin PKK ve Gülen Hareketi’ne yönelik tutumunun üzerinden şekillendi. Erdoğan, aralarında sürgün gazetecilerin de bulunduğu bazı isimlerin İsveç’ten iadesini istedi. Ancak İsveç mahkemeleri iadeye onay vermediği için, bu iadeler gerçekleşmedi. İsveç’in terörle mücadele yasasının değişmesinin ardından da PKK mensubu olduğu iddia edilen en az iki kişi iade edildi. Bu kişilerin de Türkiye’de haklarında kesinleşmiş cezaları olması dikkat çekti. Ama temelde İsveç’in tutumu hiç değişmedi.
Madrid’de imzalanan ilk memorandumda “Müstakbel NATO müttefikleri olarak Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de F..Ö olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır” ifadesi yer alıyordu. Metinde Gülen Hareketi için “terör örgütü” ifadesi kullanılmıyor ve F..Ö ifadesinin Türkiye tarafından kullanılan bir tanım olduğunun altı çiziliyordu.
Dün NATO tarafından duyurulan 7 madde de hemen hemen ilk memorandumdaki bu madde ile aynı. Metnin 3’ünci maddesinde “İsveç, YPG/PYD’ye ve Türkiye’de F..Ö olarak tanımlanan örgüte destek vermeyeceğini yineledi” deniliyor.
Kısaca, dün açıklanan metin, bir yıl önce imzalanan metine kıyasla hiçbir ekleme ya da çıkarma içermiyor. Aksine Madrid’teki metin tekrar ve teyit ediliyor.
AB ÜYELİĞİ YA DA F-16 SATIŞI TEK BAŞINA YETERLİ GEREKÇE OLABİLİR Mİ?
Peki İsveç’in mutabık kaldığı hükümlerde hiçbir değişiklik olmamasına, Ankara’nın hiçbir iade talebinin karşılanmamasına, İsveç’in de şu ana kadar uygulandığını pek görmediğimiz terörle mücadele yasasını değiştirmekle yetinmesine rağmen, Erdoğan’ın İsveç konusundaki fikrini ne değiştirdi?
Akla ilk gelen değişiklik, görüşme öncesinde Erdoğan’ın İsveç’e destek verme şartı olarak, hatta bir şantaj denemesi de denilen, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği önündeki engellerinin kaldırılmasını istemesi.
Ancak bu hem hukuken hem de teknik olarak mümkün olan bir talep değil. Zira NATO ve AB arasında organik hiçbir bağ bulunmuyor. Sadece ortak üyeleri olan iki farklı örgüt bile denilebilir. Üstelik NATO’nun en önde gelen gücü ABD’nin, AB ile uzaktan yakından “organik veya örgütsel bağlantısı” bulunmuyor. NATO ne AB’ye bir talepte bulunabilir ne de Türkiye’nin üyelik sürecine müdahale edebilir.
İkinci akla gelen konu ise ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı. Ancak bu başlıkta da yeni bir husus – en azından şu ana kadar – duyurulmadı. Joe Biden yönetimi sürekli olarak İsveç’in NATO üyeliği ile F-16 satışları arasında bağlantı olmadığını savunsa da arka plandaki gelişmeler tam aksini gösteriyordu.
Amerikan Kongresi ve Senato’sunda F-16 satışına itiraz eden isimlerin sürekli olarak İsveç şartını dillendirmesi ve Erdoğan’ın İsveç’e yeşil ışık yakmasından hemen sonra ABD ve Türkiye’nin savunma bakanlarının telefonda F-16 satışını görüşmeleri sadece iki örnek.
Ama F-16 bile Erdoğan’ın uzun süren itirazında geri adım atıp İsveç’in üyeliğine destek vermesini açıklamaya yetmiyor. Eğer konu sadece F-16 satışı olsaydı, bir yıl kadar uzun süre beklenmezdi.
RUSYA VE TÜRKİYE’NİN ARASI BOZULUYOR MU?
Geriye kalan en muhtemel seçenek Rusya.
Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine destek vermesi, Ukrayna’nın yine NATO üyeliğine destek vermesi ile beraber değerlendirildiğinde bütün işaretler Rusya’yı gösteriyor.
Birlikte düşünüldüğünde, Erdoğan’ın İsveç’e destek vermesi, Wagner isyanı ile sarsılan Kremlin’in Erdoğan yönetimi ile ilişkilerinde bir değişiklik olduğuna veya olacağına işaret ediyor olabilir.
Bunu Rusya ve Türkiye arasında önümüzdeki günlerde yaşanacaklar gösterecek.
Erdoğan iki gün önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ağustos’ta Türkiye’ye geleceğini söylemiş ancak bu bilgi Kremlin tarafından doğrulanmamıştı.
Ziyaretin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi veya ziyarette gündeme gelecek konular ama en çok da ziyaretin tarihi belirleyici olabilir. Erdoğan TBMM’nin İsveç’in üyeliğine ne zaman onay vereceği açıklamadı. Kendisine bu tarih sorulan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de “en kısa sürede” demekle yetindi.
Bu açıdan, Putin’in olası ziyaretinin, İsveç’in NATO üyeliği konusu TBMM’ye gelmeden önce mi ya da sonra mı olacağı çok belirleyici bir unsur olacak.