ERSOY ÇELİK I BOLD ANALİZ
Türkiye son birkaç gündür, Yargıtay 3. Daire’nin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay ile ilgili bağlayıcı kararını uygulamayacağını belirtip, üstüne bir de AYM üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunacağını açıklamasının şokunu yaşıyor. Yüksek yargı açısından Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir durum bu. Aslında AYM üyeleri Alparslan Altan’ın ve Erdal Tercan’ın 15 Temmuz’un hemen ertesi günü karga tulumba tutuklanıp cezaevine göndermeleri kadar hukuku ayaklar altına alan bir adım değil. Ama son durum, AYM üyelerinin Anayasal sorumlulukları gereği bir hak ihlali başvurusunu değerlendirip verdikleri karar nedeniyle suç duyurusuna muhatap olmaları nedeniyle, söz konusu durum için “ilk kez” denebilir. Sözde krizin, yani Yargıtay 3. Daire’nin açıklamasının ilk dakikalarından itibaren, gerilimin kontrollü olduğu anlaşılmıştı. Kontrollü kriz, Erdoğan’ın AYM’yi yetkilerini tırpanlayarak fiilen ortadan kaldırma planının bir parçası idi.
KONTROLLÜ KRİZ İÇİN DE “ALLAH’IN LÜTFU” DESEYDİ TAM OLACAKTI
Tabloyu böyle analiz edenler yanılmadı. Ki önümüzde Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” dediği gibi “kontrollü kalkışma” ve de dört başı mamur bir “darbe tiyatrosu” var; bu yüzden Erdoğan’ın niyetini ve yöntemlerini isabetli tespit etmek için üst düzey bir analist olmaya gerek yok. Aradan birkaç gün geçip yapay kriz alevlenince, Erdoğan her zamanki gibi duruma müdahale etmek “zorunda” kaldı. Bugünkü grup toplantısında şunları söyledi: “Biz tartışmada taraf değil hakem konumundayız” dedi. “Türkiye’de, yüksek mahkemeler dahil hiçbir organ, hiçbir kurum layüsel değildir, eleştirilemez değildir” diyen Erdoğan, “Gerekirse anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız” ifadelerini kullandı. Son kontrollü kriz için de “Allah’ın lütfu” deseydi, tam olacaktı!
HAKEM ERDOĞAN DEĞİL, ANAYASA’NIN KENDİSİDİR
Anladığınız üzere yine yalan söyledi Erdoğan. Çünkü bu meselede Erdoğan en hakiki taraf, hatta daha da ötesi, krizin bizzat sahibi, organize edeni, fitili ilk ateşleyeni. Şimdi “taraf değil, hakemiz” diyor, her zamanki gibi üst perdeden konuşuyor. Hakem elbette Erdoğan değildir. Hakem, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oylarıyla kabul edilip yürürlüğe giren Anayasa’nın bizzat kendisidir. AKP’nin hazırlayıp, 12 Eylül 2010 referandumunda halkın oylarıyla kabul edilen Anayasa’ya göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma hakkı vardır ve Anayasa Mahkemesi bu başvuruları inceleyip karara bağlamakla yükümlüdür ve kararları A’dan Z’ye devletin her kurumunu ve her vatandaşı bağlayıcı niteliktedir. Hakem ortada! Kerameti kendinden menkul çıkışlarla kimse kendisini hakem tayin edemez.
KAFASINA ESERSE AYM ÜYELERİNİ DE TUTUKLATIR, YARGITAY ÜYELERİNİ DE
Ama Erdoğan da haklı. Zira artık Türkiye’de Anayasa yok, hukuk yok, adalet yok. Ya ne var? Erdoğan’ın kafasına estikçe verdiği buyrukları var.
George Orwell’in 1984 adlı romanında yer alan, “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu” ifadeleri var ya, tam olarak öyle işte. Yasa olmazsa, yasadışılık da olmaz pek tabi. Dolayısıyla Yargıtay, Anayasal zorunluluk nedeniyle başvuruları değerlendiren ve karar alan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda da bulunabilir, hatta AYM yargıçları, Alparslan Altan ve Erdal Tercan örneğinde olduğu gibi, tutuklanıp yıllarca hücrelere atılabilir. Neden? Çünkü Erdoğan’ın canı öyle istedi? Yarın canı Yargıtay üyelerini tutuklatmak ister, bir savcı mahkemeden karar çıkartır, 3 polis gider bütün Yargıtay üyelerini tutuklar. Tıpkı 15 Temmuz’un hemen akabinde, yüzlerce Yargıtay ve Danıştay üyesi hakimi tutuklattığı gibi. Keyif onun değil mi, canı ne isterse onu yapar! Türkiye artık maalesef böyle bir ülke.
ANAYASA’NIN DUVAR KAĞIDINDAN FARKI KALMAYACAK
Erdoğan, Anayasayı ilk kez ayaklar altına almıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmeden önce, sürekli hükümet meselelerine karışıyor, muhalefete saldırıyor ve başbakanı kukla gibi yönetmeye çalışıyordu. Anayasayı takmayışını, “Türkiye’de sistem fiilen değişti” sözleriyle ifade etmişti. Hukuk devletlerinde sistemler fiilen değişmez. Ancak diktatörlüklerde fiilen değişir sistem. Bu da zaten üstte de ifade ettiğim gibi, keyfiliğin gereğidir. Şimdi son ayak bağından da kurtulmaya çalışıyor Erdoğan. Üyelerinin çok büyük çoğunluğunu bizzat kendisinin atadığı Anayasa Mahkemesi’ne de güvenmiyor. Çünkü nadiren de olsa, o üyelerin de Anayasa’ya ve hukuka uygun karar verme durumları olabiliyor. Anayasa Mahkemesi ortadan kalktığı zaman, onun keyfiliğinin Anayasa’ya ve hukuka uygunluğunu denetleyecek hiçbir merci kalmayacak. Anayasa kitapçığının sayfalarının duvar kağıdından farkı olmayacak o zaman.
Son sözü, haklarında suç duyurusunda bulunan AYM üyelerine söyleyeyim: Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ı bu dikta keyfiliğine teslim etmeyecektiniz!