ERSOY ÇELİK I BOLD ANALİZ
Yaşanırken anlamı ve ehemmiyeti çok fark edilmeyen, ancak mahiyeti bir süre fark edilebilen tarihin kırılma anları vardır. İşte 17 Aralık 2013 tarihi, Erdoğan, AKP ve siyasal İslamcılar için öyle bir andı. Bir efsanenin çöktüğü, yerle bir olduğu gündü 17 Aralık. Yaklaşık 50 yıl boyunca adil düzenden, yetim hakkından, rüşvetten, yolsuzluklardan, yetim hakkından, beytül malın dokunulmazlığından bahsederek iktidarı elde etmiş bir zümrenin, gücü ele geçirince ne kadar çürüyebileceğini, alçabileceğini tüm dünyaya ve tarihe ilan ettiği bir milattı.
Erdoğan, türlü siyasi entrikalar ve kirli ittifaklarla hadisenin üstünü örtmeyi başardı gibi göründü ilk zamanlar. 31 Mart 2013 tarihinde yapılan yerel seçimlerde ulaştığı yüzde 43’lik oy oranıyla, halkın da rüşvete, hortuma onay ve hatta destek verdiği düşünüldü. Erdoğan, halen gücü elinde bulunduruyor olduğu için bu algı çok da değişmedi. Ancak “Ne gam baki ne dem baki” ifadesinde olduğu gibi, güç de geçici iktidar da.
MASAK TESPİT ETTİ, MİT ERDOĞAN’A BİLDİRDİ, YENİ ŞAFAK MANŞET YAPTI
“Asrın soruşturması” olarak tarihe geçen 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması, MASAK raporuyla 13 Eylül 2012’de başladı. 17 Aralık soruşturmasında yer alan bakanlar, ambargo nedeniyle zor günler geçiren İran’ın parasının Türkiye’den çıkarılması için rüşvet almakla suçlanıyordu. ‘Tezgah’ın başındaki Reza Zarrab’ın dönemin bakanları Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve dönemin Halk Bankası Müdürü Süleyman Aslan’la irtibatı tespit edildi. MİT de rüşvet çarkını, operasyondan 8 ay evvel dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’a istihbarat raporuyla bildirmiş, sistemin deşifre olması halinde, sıkıntı çıkacağını belirtmişti. Yeni Şafak gazetesi de 12 Ekim 2013 tarihinde attığı Türk Leaks başlıklı manşetinde, Reza Zarrab’ı hedef alarak İran’a yapılan vurgun ticaretini ortaya koymuştu.
ERDOĞAN, “PARALARI SIFIRLA” DİYE YALVARDI OĞLU BİLAL’E
Herkesin gözü önünde icra edilen bu suç silsilesine dair operasyon, işte bu koşullarda yapıldı. Ayakkabı ve çikolata kutularından milyon dolarlar saçıldı ortalığa. İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in rezidasından 6 tane çelik para kasası çıktı. Reza Zarrab’ın “O… ile memurun bahşişini önden vereceksin” sözleri yankılandı kulaklarda. Yine Muammer Güler’in “Seni önüne yatarım Reza” şeklindeki sözleri, AKP’nin yüz karası olarak geçti tarihe. Ve elbette, Erdoğan’ın 17 Aralık sabahı, oğlu Bilal ile yaptığı telefon görüşmelerindeki korkusu. Fısıltı ile villasındaki yüz milyonlarca dolar ve Euro için “Paraları sıfırla” diye yalvarmaları. Hepsi tarihe bir bir not edildi, silinmez bir şekilde.
ARKASINA TÜRK BAYRAĞI KOYUP “MİLLİ KAHRAMAN” İLAN ETTİLER
Başlarken, Reza Zarrab’ın kurdukları uluslararası hortum çarkını ve dağıttığı rüşvetleri kalem kalem itiraf ettiği belirttim. Nerede? ABD’de yargılaması esnasında elbette. Zarrab, 21 Aralık 2013’te tutuklandıktan 2 ay sonra, Erdoğan’ın tüm gücünü ortaya koyup tahliye edilmesini sağlamasının akabinde eski “faaliyetlerine” geri dönmüştü. Arkasına Türk Bayrağı yerleştirilip A Haber’de canlı yayına çıkarıldı Zarrab. Erdoğan ve medyadaki ulağı Serhat Albayrak, Zarrab’ı Türkiye’nin cari açığını kapatan milli kahraman ilan etti milyonların gözü önünde. Türkiye, Türkiye olalı böyle bir rezillik görmemişti, Erdoğan sayesinde görmüş oldu.
NUMAN KURTULMUŞ, KATKILARI NEDENİYLE ZARRAB’A ÖDÜL VERDİ
Bu da yetmedi, 2015 yılı Haziran ayında, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği ve Erdoğan’ın da katıldığı törende, Reza Zarrab’a “ihracata yaptığı katkılar” ödül verdiler. Ödülü veren isim, dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, dönemin Ekonomi Bakanı Nihad Zeybekçi ve dönemin Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı Mehmet Büyükekşi idi. Mehmet Büyükekşi’nin şimdi Erdoğan’ın atamasıyla Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğunda oturduğuna dikkatinizi çekeyim. Numan Kurtulmuş’un da Reza Zarrab’a ödül vermekten dolayı pişmanlığını dile getirdiğini, “Ödül töreninde bize haber verilmeden bir mizansen hazırlandı” ve “Zarrab’a ödül vereceğimi bilseydim o karenin içinde olmazdım” ifadelerini kullandığını da hatırlatayım.
ZARRAB, MAHKEMEDE ADETA BÜLBÜL GİBİ ŞAKIDI
Evet, Reza Zarrab, 2016 yılı Mart ayında ABD seyahatinde gözaltına alındı ve tutuklandı. Zarrab mahkemede adeta bülbül gibi şakıdı, kendisini kurtarabilmek için verdiği rüşvetleri itiraf etti. Mesela dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’a 45 – 50 milyon dolar, dönemin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a 1 buçuk milyon dolar rüşvet verdiğini anlattı. Hatta rüşvet grafiği bile çizdirdi. Ancak listesindeki “1 numara’nın” ve “cash to yukarının” kim olduğunu açıklamadı. Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın başında olduğu TÜRGEV’e yaptığı “bağışlar” zaten bilinen, görüntülü ve sesli kayıtları olan gerçeklerdi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten Savcı Celal Kara ise 25-29 Ocak 2015 tarihleri arasında Cumhuriyet’ten Can Dündar’a verdiği röportajda, şüphelilerin konuşmalarında geçen ‘bir numara’nın Erdoğan olduğunu söylemişti.
ABD İSTİHBARATININ ELİNDE 3 BİN TELEFON KAYDI VAR
Erdoğan, Zarrab daha fazla konuşmadan serbest bırakılsın diye çok çaba sarfetti. Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı ABD’ye gönderdi, dil döktürdü. Kendisi de dönemin ABD Başkanı Donald Trump’tan binbir rica ile koparabildiği görüşmesinde, Zarrab’ın tahliye edilmesini talebini bizzat iletti. İstediğini kısmen aldı, adı soruşturma dışı bırakıldı. Ancak ABD istihbaratının elinde, 2013 – 2016 yılları arasında Türkiye’de kaydedilmiş rüşvet ağını ortaya koyan ve dava dosyasında da yer alan 3 bin ses kaydı, Erdoğan’ın en büyük handikapı. ABD ne zaman Türkiye’yi bir politikasına zorlamak istese, Kongre’de Erdoğan’ın aile serveti soruşturma konusu yapılıyor ve mesele ABD istediği şekilde kapanıyor.
ERDOĞAN RÜŞVETİ KABUL ETTİ; KARAMAN “HIRSIZLIK DEĞİLDİR” DEDİ
Başta, olayın tüm tarafların kabul ettiği bir rüşvet ağı dedim, zira Erdoğan dahi kabul ettiği hırsızlığı. 17 Aralık operasyonunda sonra katıldığı canlı yayınlarda, “Devletin kasasından alınan bir şey yok” dedi. Rüşveti Zarrab vermiş, başta “1 numara” olmak üzere birileri de yüz milyonlarca dolarlık bu rüşveti almış ama devletin kasasından bir şey çıkmamış. Tam bir aymazlık! Fetva emini hocası Hayrettin Karaman da yetişti imdadına, “Yolsuzluk hırsızlık değildir” ifadelerini kullandı. Sedat Peker’in “beslemesi” dönemin AKP milletvekili Metin Külünk ise operasyonu yapan polisler için “Suç işleme özgürlüğüne müdahale ettiler” diye konuştu.
TÜRKİYE’NİN TUTTUĞU AVUKAT RÜŞVET ÇARKINI AÇIK AÇIK ANLATTI
Reza Zarrab’tan sonra 2017 yılı Mart ayında, Halk Bankası’nın Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla da tutuklandı ABD’de. Atilla’nın yargılaması sırasında, Türkiye’nin tuttuğu ve parasını ödediği avukatı Victor Rocco savunmasında, uluslararası suç şebekesinin varlığını ve rüşvet çarkını açıkça kabul etti. Ancak rüşvet alan kişinin bankanın eski Genel Müdürü Arslan olduğunu, müvekkili Hakan Atilla’nın ise suçsuz olduğunu ileri sürdü. Parasını Türkiye’nin ödediği avukat, Zarrab’ın bakanların da yer aldığı bir rüşvet çarkı kurduğunu açıkça itiraf etti. Türkiye’de soruşturmayı kapatan savcı Ekrem Aydıner ise rüşveti, “iyi ilişkilerin devamı için verilen hediye” olarak nitelemişti. Egemen Bağış ise Reza Zarrab’ın gönderdiği, içinde 1 buçuk milyon dolar olan çikolata kutuları için “Beşeri ilişkiler içerisinde hediye göndermiş” demişti.
KURAN’LA ALAY EDEN EGEMEN BAĞIŞ, PRAG’DA KEYİF ÇATIYOR
İşte uluslararası suç şebekesinin tüm unsurlarının itiraf ettiği rüşvetin ve asrın soruşturması 17 Aralık’ın hikayesi çok özet haliyle, bu şekilde. Erdoğan, Kuran-ı Kerim’le alay eden Reza Zarrab’ın bahşişçisi Egemen Bağış’ı, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’a büyükelçi olarak tayin etti. Zarrab’tan 50 milyon Euro’nun yanı sıra bugünkü kurdan değeri 7 milyon lirayı aşan saat alan Zafer Çağlayan, ile Zarrab’a “Senin önüne yatarım” diye dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler de şimdilerde sözümona keyfine bakıyor. Zarrab ise ABD’de Aaron Smith adıyla at çitfliği satıp alıp gününü gün ediyor. 17 Aralık soruşturması sürecinde Dinleme ve Takip kararları vererek dosyayı şekillendiren, ancak soruşturmadan sonra Saray’a eklemlenip yolsuzluğu kapatan İslam Çiçek ve Bekir Altun gibi hakimler de şimdilerde Yargı’nın zirvesinde “gücün” tadını çıkarıyor.
MİLLETİN HAKKINI KORUYAN SAVCI VE POLİSLER İSE CEZAEVİNDE
Ya soruşturmayı yürüten ve operasyonu gerçekleştiren savcı ve polisler? Milletin hukukunu korumak için hayatlarını ortaya koyan o polislerin birçoğu 10 yıldır cezaevinde. Bazıları da yurt dışında sürgün hayatı yaşıyor. Cezaevlerinde ve sürgündeler ama vicdanları çok rahat, huzur içindeler. Rüşvet yiyen ve dosyayı kapatmak suretiyle pisliğe ortak olanlar ise, bir gün gelir de hesap sorulur korkusuyla kabul dolu günler ve geceler yaşıyor. Soruşturmayı kapatıp polisleri tutuklatması nedeniyle terfi üstüne terfi alan İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı İsmail Uçar ile İstanbul Adliyesi Adalet Komisyonu Başkanı Bekir Altun arasındaki kavgada da görüldüğü üzere, birbirlerini yargıda rüşvet çarkı ve despotik idare kurmakla suçlar hale geldiler.
TÜRKİYE BÜYÜK FIRSATI TEPTİ AMA TEMİZLENME İMKANI YİNE DOĞAR
Küpün içinde ne varsa, dışarı o sızıyor. İleride son 10 yıldır yaşananlara bakıldığında, 17 Aralık 2013 tarihi, AKP kanalizasyonunun patladığı ve Erdoğan’ın pisliklerinin ortaya saçıldığı gün olarak hatırlanacak. Zaten şimdi de öyle hatırlanıyor ya. Türkiye için bir milattı 17 Aralık. Temizlenebilmek için bir fırsattı. Maalesef Türkiye bu fırsatı tepti ve bu yüzden hiçbir şey 17 Aralık öncesi gibi olmadı Türkiye’de. Her şey yevmü’l beter hesabı, gün be gün kötüye gidiyor. Yargıya da siyasete de güven kalmadı, toplumda ahlaki yozlaşma gırtlağı aştı. Fakat bu devran böyle gitmez elbette. Temizlenme fırsatı illa ki yine gelir. İnşallah Türkiye o fırsatı da kaçırmaz.