BOLD ANALİZ – Tam bir yıl önce bugün Türkiye, Kahramanmaraş’ta meydana gelen iki büyük depremle uyandı. 53 bin insanın hayatını kaybettiği acı afet sonrası milyonlarca insanın fay hattı üzerinde yaşadığı Türkiye, hâla depreme hazır değil.
Ne deprem öncesinde yapılması gerekenler ne de deprem sonrasında yapılabilecekler açısından iktidarın ve yönetenlerin bu afete hiç hazır olmadığının farkına vardık. Üzerinden bir yıl geçince de öğrendik ki; hazır olmadıkları gibi ne hükûmetin ne de başındaki kişinin insanı önceleyen bir politikası yokmuş, her şey rant ve oy uğrunaymış. Depremde hayatını kaybedenler, sadece seçmen kütüğünde sayılan bir rakamdan ibaretmiş.
Ülkeyi yönetenler ve yerel yönetimlerin bu coğrafyanın kaçınılmaz kaderi olan depreme hazırlık yapmadığını, yapılması gereken hazırlıkların da oy ve siyaset adına göz ardı edildiğini gösterdi. Sonrasında yaşananlar ise yöneticilerin, adeta insan ne kadar değer ver(me)diğinin apaçık bir delili oldu.
Depremin sebep olduğu yıkım ve ölümler, bize sadece doğal afetlerin ve hayatın acı gerçeklerini göstermedi. Seçimde oy uğruna verilen usulsüz imar afları, kaçak binalar, şartnamelere uygun inşa edilmeyen yapılar, TSK’nın geç müdahalesi ve hazır olmayan yardım kuruluşları gibi önceden alınması gereken birçok tedbirin alınmadığını, kurallara uyulmadığını gösterdi. Deprem sonrasında da yıkılan binaları yeni kazanç kapısı olarak gören müteahhitler topluluğunu, yerle bir olan şehirleri iyi yönetemeyen bürokratları ve idarecileri, depremzedelere yardımların sadece oy için veren/vermeyen ve yardım sözlerini yerini getirmek için depremzedeleri tehdit eden bir tek adam gerçeğini yüzümüze çarptı.
Öncesinden başlayalım…
TÜRKİYE, DÜNYADA FAY ÜZERİNE ŞEHİR KURAN TEK ÜLKE
Maraş depremleri, tıpkı dere yataklarına kurulan şehirler, inşa edilen evler gibi birçok yaşam alanının fay hatları üzerine kurulduğunu gösterdi. Hatta Türkiye’den başka dünyada fay hattı üzerine şehir kuran ülke olmadığını…
Türkiye’de 5,5 ve üzeri deprem üretme potansiyeli taşıyan 486 fay zonu var. Çoğu büyükşehir olmak üzere tam 24 kent fay zonları üzerine kurulu. Bu kentlerde 27 milyona yakın insan yaşıyor. Yani her 3 kişiden biri fay zonu üzerindeki kentlerde ikamet ediyor.
Ve maalesef bu deprem, özellikle Hatay ve Maraş’ta yaşanan yıkım ve ölümler, Jeoloji Mühendisleri Odasının depremden yıllar önce yayımladığı kent raporları yeniden gündeme getirdi. Özellikle 1999 depremlerinden sonra TBMM’de komisyonlar kurulduğunu ve fay hatları üzerinde şehirleşmenin önüne geçilmesi için çaba gösterildiği ama o zamandan bu yana hükûmetlerin bu uyarıları hiç dikkate almadığı ortaya çıktı. Ve biz, yerel yönetimlerin, bu raporlarda yapılan uyarıların deprem sürecine kadar hiç dikkate almadıklarını acı bir şekilde öğrendik.
OY UĞRUNA YOK OLAN HAYATLAR: 14 İMAR AFFININ 8’İ AKP DÖNEMİNDE
Seçim öncesi iktidarların yardımına koşan imar aflarının yıkıcı sonuçlarını, tehlikelerini ve hükûmetlerin imar affına bakış açılarının insan hayatından değerli olmadığını gördük. 2019 seçimlerinden önce 2018 yılında çıkan imar affı ile izin verilen 12 milyonluk yapı stoğunun kurallara uygun olmadığı ortaya çıktı. 2018’deki imar affı ile ruhsat verilen binaların yüzde 60’ının mevzuata uygun olmadığını öğrendik.
Türkiye’de ilk imar affının 1948 yılında çıkmasına rağmen, toplam 14 imar affının 8’inin AKP iktidarı döneminde verildiğini, insanların hayatının nasıl oy için harcandığını gördük.
DEPREM BÖLGESİNDE HER İKİ KONUTTAN BİRİNDE DASK YOK
Kısaca, deprem ülkesi olan Türkiye’de afet öncesi gerekli hazırlıkların yapılmadığı, yeterli tedbirlerin alınmadığı, devletin aldığı önlemlere koyduğu kurallara yerel idarecilerin, bürokratların uymadığını anladık. Ve deprem bölgesinde zorunlu deprem sigortası yaptırma oranının yüzde 49 olduğu ortaya çıktı. Her iki evden sadece birinde DASK yapıldığını öğrendik.
İşte bütün bunların üzerine 6 Şubat sabah tüm Türkiye depreme hazırlıksız yakalandı. Merkezi Kahramanmaraş’ta olan ve Gaziantep, Hatay, Kilis, Adıyaman olmak üzere 11 ilde yıkıma neden olan felaket, 53 bin 537 kişinin ölümüne, 107 bin 213 kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Yıkımın ağır olmasının en büyük nedeni, önceden alınması gereken tedbirlerin alınmaması olurken, ölümlerin en büyük nedeni ise depremden sonra hükûmetin aciz kalması oldu.
ASKER, ERDOĞAN’IN TALİMATINI BEKLEDİ, MÜDAHALEDE GECİKTİ
AFAD’ın kurumsal kapasitesinin zayıflatılması, liyakatten yoksun kadrolaşma, imar affı çıkarılmasının yanı sıra hiçbir bürokratın inisiyatif alamadığını, her konuda talimatın bir kişiden beklendiğini gördük deprem sabahı.
Afet süreci iyi yönetilemedi, arama-kurtarma çalışmalarında geç ve yetersiz kalındığı ve temel ihtiyaçların temin edilemedi ve yardım faaliyetlerinin doğru koordine edilemedi. Belediyeler ve STK’lar arasında ayrım yapıldı.
1999 depreminde arama-kurtarmada ciddi başarılara imza atan Türk Silahlı Kuvvetleri, ilk depremden yaklaşık 32 saat sonra afete müdahale edebildi. Depremden bir gün sonra salı gün 14.00 sularında 2. Ordu Komutanlığı’na bağlı komando tugaylarının deprem bölgesine sevk edileceği açıklandı. Depremin büyüklüğü karşısında arama-kurtarma ekiplerinin yetersizliği ve koordinasyon sorunu nedeniyle binlerce kişi enkazdan kurtarılamadı. TSK’nın geç müdahalesinde dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Erdoğan’a ulaşamadığı ve Erdoğan’ın askerin görünür olmasını istemediği için talimat vermediği iddia edildi.
📌Erdoğan, Hataylı depremzedeyi seçim sopasıyla tehdit etti:
💬“Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?” pic.twitter.com/0jNJBVuSKD
— BOLD (@BOLDmedya) February 4, 2024
BİR YIL SONRA GELEN İTİRAF VE DEPREMZEDELERİ TEHDİT EDEN BİR CUMHURBAŞKANI
Ve bu ayrımın itirafı tam bir yıl sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Açık bir şekilde Hatay’ın belediye başkanı CHP’li olduğu için yardımların gitmediğini itiraf etti Erdoğan. Ve önümüzdeki seçimlerde yerel yönetim yine değişmezse, yardım göndermemekle tehdit etti vatandaşları.
Depremin hemen sonrasında vatandaşlarını kurtarmakta aciz kalan AKP hükûmeti, deprem sonrasında verdiği sözleri de tutmadı.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre; Hatay’da 23 bin 883, Maraş’te 7 bin 295, Adıyaman’da 5 bin 826, Malatya’da 4 bin 19, Gaziantep’te 3 bin 805 olmak üzere toplamda 36 bin 932 bina tamamen yıkıldı. 311 bin bina ise kullanılamaz hale geldi.
VERİLEN SÖZLERİN ÇOĞU TUTULMADI
AKP tarafından depremler sonrası depremzede halka çok sayıda söz verildi ama hiçbiri tutulmadı. İktidar, bir yıl içerisinde 319 bin konut yapılacağını vaat etti. Sadece Hatay’da depremin birinci yılında 200 bin kişi konteyner kentlerde, 5 bin kişi ise çadırlarda kalmaya devam ediyor. Depremin birinci yılında söz verilen konutlardan teslim edilenlerin sayısı 20 bini bile geçmedi.
Deprem bölgesine yönelik verilen sözlerden biri ise, yaşamın yeniden kurulacağı, esnafa, yurttaşlara belli bir miktarda yardım yapılacağıydı. Daha sonrasında hibe olarak açıklanan sözler faizsiz ve geç ödemeli kredilere döndü. 750 bin TL hibe, 750 bin TL ise kredi olarak verileceği açıklanan yardımda ise, devlet kredi borcunu ödeyemeyenlere ev ve iş yerlerine el koyma şartı getirdi.
DEPREMZEDELERİN ÇOĞU HÂLÂ KONTEYNER EVLERDE YAŞIYOR
Deprem sonrası en çok dikkat çekilen konu olan sağlıkta ise, devlet neredeyse hiçbir sözünü yerine getirmedi. Birçok bölgede dağıtılan konteyner yerleşim yerlerinde tuvaletin olmaması, temiz suyun getirilmesine dönük hiçbir çalışmanın yapılmaması, özellikle uyuz gibi bulaşıcı hastalıkların artmasına, en basit hastalıkların dahi ölümcül sonuçlarının olmasına yol açtı.
Bunların yanında deprem bölgesine yönelik çıkartılan rezerv yasası ile evi sağlam olan yurttaşların evinin bile yasa gereği yıkılabileceği ortaya çıktı. Bu yasa ile yurttaşların evsiz kalması ve yıkılan evin yerine yeniden yapılacak evi ise borçlanıp alması, depremde ekonomik olarak çöküntü giren yurttaşların evsiz kalma riskini de beraberinde getirdi.
Özetle, deprem bize birçok gerçeği acı bir şekilde gösterdi. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunu güya kendilerine şiar edinen bir hükûmetin, deprem öncesinde yapması gerekirken yapmadıkları, uyması gerekirken uymadıkları ile; deprem anında ve hemen sonrasında tek bir kişinin ağzına bakar hale gelerek adeta uyuşan ve kıpırdayamayan bürokrasi ve kurumlar ile; ve deprem sonrasında da kendilerine oy olarak geri dönmeyen hiçbir adımı atmayarak tutulmayan sözlerle aslında hepimizi nasıl kandırdığı gören gözler için çıplak bir şekilde ortaya koydu.