BOLD – Uluslararası Barolar Birliği İnsan Hakları Enstitüsü (IBAHRI) ve Tutuklu Avukatlar İnisiyatifi (TALI), Türkiye’de avukatların adil olmayan yargılamalar, keyfi gözaltılar, hapis cezaları ve taciz yoluyla hedef alınmasının yanı sıra, terörle mücadele mevzuatının avukatları meşru çalışmaları sırasında kovuşturmak için endişe verici bir şekilde kötüye kullanıldığını vurgulayan bir rapor hazırladı.
Raporda 2019 yılında Tehlike Altındaki Avukatlar Günü için belirlenen ülkenin Türkiye olduğu hatırlatılıyor. O günden bu yana, avukatlık mesleğinin bağımsızlığının önemli ölçüde azaldığı ifade edilen raporda “Türkiye’nin 81 ilinin 77’sinde avukatlar, 2016 darbe girişiminin ardından, özellikle muğlak ve geniş kapsamlı terörle mücadele suçlarına dayanılarak gözaltına alındı, yargılandı ve mahkûm edildi” bilgisi paylaşılıyor.
Avukatlara yönelik suçlamalar arasında Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında silahlı terör örgütüne üye olmak ve/veya terör propagandası yapmanın da bulunduğu vurgulanan raporda, bu suçlamaların genellikle avukatların müvekkilleriyle yanlış özdeşleştirilmesiyle birleştirildiğine dikkat çekiliyor.
BİN 700’DEN FAZLA AVUKATA DAVA AÇILDI, 700 AVUKAT TUTUKLU
Raporda şu tespitler aktarılıyor: “Bin 700’den fazla avukat hakkında dava açılmış ve 700 avukat tutuklu yargılanmıştır. Şimdiye kadar en az 553 avukat toplam 3 bin 380 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yasaların bu şekilde kötüye kullanılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine çok sayıda kararın çıkmasına neden olmuştur. Çok sayıda mahkeme kararı Türkiye’nin Avrupa Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine ve suçlamaların, iddiaları destekleyecek yeterli ve açık kanıtlar olmaksızın keyfi mahkumiyetlere yol açtığına hükmetmiştir.”
YASAL VE BARIŞÇIL EYLEM VE İFADELER SUÇ OLARAK DEĞERLENDİRİLİYOR
Raporda Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović konuyla ilgili görüşlerine de yer veriliyor. Mijatović, şu değerlendirmelerini aktardıyor: “Terörizm ve suç örgütü üyeliğinin tanımını aşırı geniş tutan yasalar ve yargının bunları daha da esnetme eğilimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sayısız kararında da görüldüğü üzere, Türkiye’de yeni bir sorun değildir. Bu sorun son zamanlarda daha önce görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Savcılar ve giderek artan bir şekilde mahkemeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında korunan yasal ve barışçıl eylem ve ifadeleri suç faaliyetinin kanıtı olarak değerlendirmektedir. Kanıt olarak kullanılan şeyler bazen o kadar tutarsız ve keyfi ki eylemlerin hukuki sonuçlarını iyi niyetle öngörmek neredeyse imkânsız hale gelmiş. Bu belirsizlik, meşru muhalefetin ve kritiklerin cesaretini kırmaktadır. IBAHRI ve TALI, Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler gibi yerleşik uluslararası güvenceleri ihlal eden Türkiye’nin terörle mücadele mevzuatının yaygın bir şekilde kötüye kullanılmasından ciddi endişe duymaktadır. Bu korumaların amacı, avukatlık mesleğinin güvenliğini ve adaletin yerine getirilmesine hizmet etme kapasitesini güvence altına almaktır. Buna ek olarak, hükümetin baroların işleyişine giderek daha fazla müdahale etmesi, son yedi yılda 34’ten fazla avukatlık derneğinin kapatılması ve baroların bağımsızlıklarının azalması nedeniyle, baroların avukatlık mesleği için etkili birer siper olarak hareket etme kabiliyetlerini kısıtlamıştır.”
YARGI, ADALETİ SAĞLAMAK YERİNE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ZEDELEDİ
IBAHRI Eş Başkanı ve İsveç Barolar Birliği’nin yakın geçmişteki Genel Sekreteri Anne Ramberg de raporda şu tespitlerini aktarıyor: “Türkiye yargıç ve savcı, avukatların kitlesel olarak hapsedilmesinde ve avukatların mesleki görevlerinin suç sayılmasında merkezi figür haline gelmiştir. Yargı ve savcılık adaleti sağlamak yerine, 553 avukatın hapsedilmesinde ve hukukun üstünlüğünün zedelenmesinde endişe verici bir rol oynamıştır. IBAHRI, adalet, eşitlik ve insan haklarının korunmasına yönelik girişimleri desteklemeye kendini adamıştır ve Türkiye’yi uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırmaktadır.”
ADALET SİSTEMİNE GÜVEN AZALDI
IBAHRI Eş Başkanı Mark Stephens CBE ise şu yorumu yaptı: “Türkiye hükümetinin aşırı gücü, baroların adaletin savunucuları olarak rolünü tehlikeye atmaktadır. Aynı zamanda denge ve denetleme mekanizmalarına, hesap verebilirliğe yönelik ciddi bir tehdit oluşturmakta ve kamuoyunun kurumlara ve adalet sistemine olan güvenini azaltmaktadır. Dahası, bu tür müdahaleler yasal araçların kötüye kullanımı ile birleştiğinde hukukun üstünlüğünü aşındırmakta, yargıda yolsuzluk riskini artırmakta ve demokratik ilkelerin altını oymaktadır. IBAHRI, hukuk profesyonellerinin mesleki görevlerini yerine getirirken hedef alınmasına son verilmesi çağrısında bulunmaktadır.”
Rapora ilişkin bir açıklama yapan TALI Direktörü Ali Yıldız da “Avukatlar adaletin sağlanması, bireysel hakların korunması ve toplumda hukukun üstünlüğünün sürdürülmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Avukatların uzmanlığı, hukuk sistemindeki karışıklıkların aşılmasında, adil temsilin sağlanmasında ve işkenceden korunmada dahil olmak üzere bireylerin haklarının korunmasında büyük önem taşımaktadır. Türk makamları avukatları müvekkilleriyle ilişkilendirmeye ve bunun sonucunda da cezalandırmaya devam etmektedir. Birçok avukat aynı gerekçelerle cezaevinde kalmaya devam etmektedir. Türk makamlarından avukat meslektaşlarımızın hukuksuz bir şekilde hapsedilmesine son vermelerini talep ediyoruz. IBAHRI ve TALI, Türk yetkilileri Türkiye’de yargı ve avukatlık mesleğinin bağımsızlığını güvence altına almaya ve terörle mücadele yasalarını bölgesel ve uluslararası ilkelerle uyumlu olacak şekilde değiştirmeye çağırmaktadır” değerlendirmesi yaptı.