ERSOY ÇELİK I BOLD ANALİZ
Görgüsüzlükleriyle nam salan Dilan Polat – Engin Polat çiftinin akladığı kara paranın ve tutuklanmalarının şokunu atlamadan, yeni çarpıcı bir gündemin ortasında buldu kendini Türkiye. Arda Turan, Emre Belözoğlu ve Muslera gibi ülkenin en ünlü futbolcuları, hiçbir resmi belge olmadan, kimileri de basit A4 bir kağıda bir şeyler karalayarak milyonlarca dolarını Seçil Erzan’a vermiş. Sonrası malum, paralar buhar olmuş. Futbolcular da soluğu Saray’da almış. Adliye Sarayı’na değil, Erdoğan’ın Sarayına koşmuşlar. Erdoğan da onları dinledikten sonra dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dönerek ‘Olaya bir bakın. Hakan Ateş’e söyle, bu işi çözsün” demiş. Hakan Ateş, Denizbank’ın Genel Müdürü. Erdoğan bir de şunu eklemiş: “Başka konular da oldu. Lafımızı dinlemediler. Gereken uyarıları yapın. İsterlerse bir gün içinde kapatırlar.”
TÜRKİYE’DE “THE GODFATHER” SİSTEMİ İŞLİYOR
Türkçeye “Baba” olarak tercüme edilen “The Godfather” filminden bir sahne değil bu. Ülkenin en ünlü futbolcuları, dolar bazında kısa sürede yüzde 200 – 300 kar elde etme umuduyla, Denizbank’ın Levent Şube Müdürü Seçil Erzan’a milyon dolarlarını, üstelik hadisenin bir bankacılık işlemi olmadığını da bilerek, az önce de dediğim gibi hiçbir resmi belge almadan teslim etmişler. Paralarının buhar olduğunu anlayınca da “dolandırıldık” diyerek Erdoğan’ın kapısına koşmuşlar. Erdoğan’ın “dolandırılan” futbolcularla görüşmesi, İstanbul Havalimanı Devlet Konukevi’nde olmuş. “Erdoğan’ın Sarayı” ifadesinden kastım, bir mekan değil, bir makamdır; onu da antrparantez ifade edeyim. The Godfather filmi hatırlatması yaptım, zira seyredenlerin bildiği üzere, istediği başrol kendisine verilmeyen aktörler, haksızlığa uğradığını ve dolandırıldığını düşünenler, Yargı’ya değil, Marlon Brando’nun oynadığı mafya lideri olan Baba’ya gidiyorlardı. Sözümona “adaleti” Amerikan yargısı değil, The Godfather dağıtıyordu.
ADLİYE SARAYLARI, ERDOĞAN’IN SARAYININ NOTERİ OLDU
Maalesef son 10 yılda, bir mafya devletine dönüşen Türkiye’de adalet yargı mekanizmasında değil, irili ufaklı mafya yapılanmalarında ve sistemin tepesinde yer alan Erdoğan’ın Sarayında aranıyor. Gerçekten haksızlığa uğrayan da haksızken galebe çalmak isteyen de soluğu Erdoğan’ın Sarayı’nda alıyor. Çünkü artık herkes Adliye Saraylarının, Erdoğan’ın Sarayında alınan kararların basit birer Noteri olduğunu biliyor. Yargıdaki çürümenin laşe kokusu artık Fizan’dan bile duyuluyor. Erdoğan ise talepte bulunan kişinin biatının ölçüsüne ve o hadisenin kendisi için çıkarına bakarak “buyruğunu” ilgili yargı mercilerine iletiyor. Kimi zaman da devreye mafya sokuluyor, muhalif duranlar ölümle tehdit ediliyor, dövülüyor; kanlarıyla banyo yapılacağı söylenip korkutuluyor. The Godfather de bile uyuşturucu ticaretine izin verilmemesi gibi güya “ahlaki” ilkeler bulunuyorken, Erdoğan’a sonsuz bir biat halinde olmak kaydıyla, isteyen istediği şekilde, istediği vurgunu yapabiliyor. İşte bu yüzden uyuşturucu baronları Türkiye’de istediği gibi cirit atıp Erdoğan’la ve bakanlarıyla selfie çekebiliyor.
CAN TANRIYAR DA ADALETİ ERDOĞAN’IN SARAYINDA ARADI
Yargıdaki kokuşmuşluk öyle boyutlara geldi ki, bu sistemin mimarlarından biri olan İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı İsmail Uçar bile HSK’ya ihbar mektubu göndererek, mahkemelerde kararların hangi rüşvet paralarıyla alındığını, kimin nasıl tutuklanıp kimlerin serbest bırakılabildiğini gözler önüne serdi. İsmail Uçar’ın fitilini ateşlediği krizin çıkış noktasını hatırlayın. Adliyenin Adalet Komisyonu Başkanı Bekir Altun ile Erdoğan’ın avukatı ve Erdoğan adına HSK’yı dizayn eden kişi olan Mustafa Doğan İnal’ın Can Tanrıyar’ı kumpasla hapse attırmasıydı, İsmail Uçar’ın iddiası. Peki, Can Tanrıyar’a bu “kumpas” neden kurulmuştu? Çünkü Can Tanrıyar ve eşi Tamar Tanrıyar, Saray’a gidip, eski ortağı Metin Güneş’i ve Mustafa Doğan İnal’ı Erdoğan’a şikayet etmişler, Yargı’da dönen dolapları anlatmışlardı. Tanrıyar çifti Erdoğan’a olan yakınlığına güveniyordu ama yakından da yakın vardı, şimdilik onlar, yani Mustafa Doğan İnal ve Metin Güneş kazandı. Hülasa, Tanrıyar çifti de “adaleti” Adliye Sarayı’nda değil, Erdoğan’ın Sarayı’nda aradı.
ADINIZ FATİH TERİM’SE, ADINIZI İDDİANAMEDE GEÇİRTMEZSİNİZ
Bahsettiğim bu sistem Türkiye’nin hemen her il ve ilçesinde yaşanan olağan bir durum artık. Adamını bulursan, yargıdaki işini şipşak hallettirir, istediğin kararı çıkarırsın. Adamını da ya AKP ya da MHP teşkilatlarında bulursun. Mesela adın Fatih Terim’se ve arkanda da hem Erdoğan hem de Mehmet Ağar varsa, “Fatih Terim Fonu Dolandırıcılığının” merkezinde de olsan, adını iddianamede geçirtmezsin. Başsavcı İsmail Uçar’ın da işaret ettiği üzere, her kararın bir rayici var elbette. Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın da ifade ettiği üzere; “Yalnız yedirmezler adama.” Arda’nın, Emre’nin, Muslera’nın ve benzeri birkaç ismin milyon dolarları buhar olup uçtu ama tüm Türkiye’ye bu vesileyle bir gerçeği bir kez daha yaşayarak gösterdiler:
Türkiye’de adalet bitti; Yargı ise sadece ödüllü bir dizi adı.